teknolojinin solunum sistemine olumlu ve olumsuz etkileri
Site De Rencontre Dans Le Monde. abim bende anı ama ne yapacaz uydur gitsin yaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa alnızca beslenmemiz değil, solumamız da bizi biçimlendirir. Solunum yalnızca başka organları ve sistemleri etkilemekle kalmaz, hastalıklara da yol açabilir. Beden bir bütün olduğuna göre, bu etkileşimin ters yönde gerçekleşmesi de olasıdır. Akciğer tedavisinde, dolaşım sisteminin durumu da göz önünde bulundurulmalıdır. Kalp ve dolaşım sistemi hakkında öğrendiklerimiz, akciğerler için de önemlidir. Bu doğrultuda, sindirim sisteminin ve özellikle dışkılama organlarının durumuyla da ilgilenmek gerekir; çünkü akciğerler, bağırsakların, böbreklerin ve derinin görevini, yani bedende oluşan atıkların dışkılanma görevini paylaşır. Bu organlardan herhangi birinde bir problem oluştuğunda, beden, öteki organlara daha fazla görev yükleyerek, dengeyi sağlamaya çalışır. Ama, atıkların dışkılanmasında akciğerlerin rolü sınırlıdır. Örneğin, bağırsaklardaki bir tıkanıklığa akciğerler çözüm üretemez. Doku ortamı sürekli olarak oksijenle beslendiğinde, pek çok hastalıklı doku değişiklikleri önlenmiş olur. Kan dolaşımı yoluyla dokulara taşınan oksijenin miktarı ise, öncelikle solumaya bağlıdır. Değinilen konulara bakıldığında, bu sistem için öngörülecek olan önlemlerin, öncelikle düzenli beden hareketleri yapmak ve doğru solumak olduğu görülür. Solumak, farkına varılmadan gerçekleşen bir işlevdir, ama doğru ve bilinçli solunumun değeri anlatılmakla bitmez. Tüm hastalıklarda olduğu gibi, burada da geçerli olan başlıca kural şudur En etkili önlem, doğru yaşam biçimidir. Beslenme, hareketlilik ve yaşam kalitesi, akciğerlerin sağlığını büyük ölçüde etkiler. Akciğerlerin sağlığının korunabilmesi için, kişinin iç dünyası ve dış dünyası uyumlu bir akış içinde olmalıdır. Soluduğumuz hava eğer kirli ise, ormanların yapısında bozulmalar olduğu gibi, akciğerlerin yapısında da bozulmalar başlar. Kimyasal atıklarla, gazlarla ve dumanla kirletilmiş havadan kaçınmak gerekir. Duman konusu açılmışken, sigaradan da söz etmek gerekir. Tütün kullanımı, birey ile çevresi arasında katran ve külden bir katman oluşturarak, akciğerlerin ekolojik işlevini sınırlar. Bu durum, bronşitten kansere kadar uzanabilen çok önemli problemlere yol açabilir. Ayrıca, bedenin geri kalan bölümünün gereksinimi olan oksijen miktarının azalmasından kaynaklanabilecek oluşumları da unutmamak gerekir. Eğer kendimizi ve çevremizi iyileştirmek istiyorsak, sigarayı bırakarak iyi bir başlangıç yapabiliriz. Ayrıca, tanınması ve kaçınılması gereken daha başka türsel tehlikeler de var. Bir enfeksiyondan bulaşıcıdan korunmanın en basit yolu, o enfeksiyon kaynağından uzak kalmaktır. Ama her zaman ve her yerde böyle davranamayacağımıza göre, bedenimizin savunma ve bağışıklık sisteminin hep sağlıklı ve çalışır durumda tutulması kaçınılmazdır. Bu şansa sahip olan beden, dış etkenlere karşı kendini korumada olağanüstü başarılara ulaşabilir. Ama bu düzeye ulaşabilmesi için onu, çeşitli vitaminleri içeren dengeli bir beslenmeyle ve düşüncelerin, duyguların, davranışların dengeli ve sağlığı destekleyici olduğu bir yaşam biçimiyle güçlendirmemiz gerekir. Bu bağlamda, gereksiz yere veya gereğinden fazla antibiyotik kullanımına son verilmesi doğru olur. Gerektiğinde ve gereğince kullanıldığında hayat kurtarabilen bu tür ilaçlar, sağlığımızı korumakla görevli olan savunma ve bağışıklık sistemini tam anlamıyla iflas ettirebilme gücüne de sahiptirler. Ayrıca, antibiyotikler, uzun süreli kullanımları sürecinde, alışılmışın üstünde dirençli bakterilerin üremesini sağlayabilirler ve bu durum, söz konusu hastalığın tedavisinin giderek zorlaşmasına yol açar. Doktorların gözlemlerine göre, bu tür gelişmeler son otuz yıl içinde giderek endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Doğru bir yaşam biçimi ve uygun şifalı bitkiler seçimi sayesinde, çoğu zaman antibiyotik kullanımına gerek kalmayabilir
Forumlar Haberler Teknoloji Haberleri Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız. Teknolojinin Olumlu ve Olumsuz Yanları Konuyu başlatan Xenophobe Başlangıç tarihi 2 Haziran 2015 Bu konuyu okuyanlar 1 Katılım 2 Haziran 2015 Mesajlar 40 Reaksiyon puanı 2 Puanları 6 Teknoloji ilk çağlardan bu yana insanoğlunun hayatında yer almaktadır. 2 milyon yıl öncesine varan bu uzun yolda insanlar ilk başta avlanabilmek, hayatlarını sürdürebilmek adına taşlardan, kemiklerden kesici aletler yaparak ihtiyaçlarını gidermişlerdir. Şüphesiz ki ateşin icadı insanlık tarihinin en önemli teknolojik yaratılışı gereği iş gücünü azaltabilmek adına teknolojiyi kullanmak 100 yıl içerisinde teknolojide gözle görülür gelişmeler olmuştur. Doğru kullanıldığında teknolojinin hayatımıza oldukça olumlu katkıları olumlu yanları; 1-Teknoloji sayesinde engelli kardeşlerimizin, yaşlılarımızın hayatı kolaylaşmış tıp sektöründe hastalıklara çareler bulunmuştur. 2-Teknoloji sayesinde insanlar barınma ihtiyaçlarını gidermişler, dört duvar ve bir çatı altında yağmur, kar, soğuk gibi faktörlerden korunarak yaşamaya başlamışlardır 3-Teknolojik ürünlerÇamaşır makinesi, buzdolabı,televizyon,bilgisayar vesaire hayatta zaman tasarrufu yapmamıza sebep olarak yaşantımızı kolaylaştırmıştır 4-Eğitim alanında okullarda, üniversitelerde projeksiyon, televizyon gibi cihazlar yardımıyla teknoloji ders anlatımı konusunda kolaylık sağlamıştır 5-İlkel çağlarda insanlar bir yerden uzak bir yere yürüme, at arabası gibi faktörlerle günlerce uğraş sonucunda ulaşmaya çalışırken günümüzde teknoloji sayesinde bu uğraş oldukça kısa bir zaman diliminde gerçekleşmektedir 6-Teknoloji sayesinde insanlar matbaa yoluyla düşüncelerini gazete,dergi,kitap baskılarıyla geniş kitlelere ulaştırabilmekte, insanların bilgi birikimimi bu vesileyle artmakta, hayata bakış açıları değişmektedir. Tüm bu unsurlar her ne kadar hayatımızı kolaylaştırmış gözükse de, teknolojinin olumlu olduğu kadar olumsuz yanlarıda olumsuz yanlarını şu şekilde sıralayabiliriz; 1-Her yıl trafiğe milyonlarca araç çıkmakta ve bu araçlar çevreye yaydıkları egsoz dumanları sayesinde çevreye, ozon tabakasına zarar vermektedir 2-Matbaa sektöründe kullanılmak üzere ormandaki ağaçlar düzensizce kesilmektedir 3-Fabrikalardan atılan arsenik, siyanür, fenol gibi zararlı toksitler suya ve toprağa karışarak insan hayatını olumsuz yönde etkilemektedir 4-Nükleer enerji santralleri, çeşitli nükleer denemeler, zararlı tıbbi içeriklerin insanlara taşınması hayatı olumsuz yönde etkilemektedir Teknolojik aletlerin neredense hepsi elektrik ile çalışmaktadır. İnsan beyni içerisinde ayrı bir elektromanyetik alan olduğundan, elektrikle çalışan tüm ürünler insanı sağlık açısından olumsuz etkileyebilmektedir. Baz istasyonu büyük antenlere yakın olunan yerler manyetik kirlenmenin fazla olduğu yerlerdir Amerikan Bilimler Akademisince yapılan araştırmalar sonucunda yüksek gerilimli hatlar ve elektrikli aletlerin kanser riskini artırdığı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle teknolojiyi sadece ihtiyacımız olan ölçüde, aşırıya kaçmadan kullanmamızda yarar olacağını düşünüyorum. Benzer konular Forumlar Haberler Teknoloji Haberleri
Cevaplayan candle Fi tarihinde cevaplandı Hava kirliliğine yol açan her türlü teknolojik gelişme solunum sistemini kötü yönde etkiler. Bilgisayarın yoğun kullanımı, fazla hareket etmeden uzun süreli TV izlenmesi gibi hareket etmemizi sınırlayan aktiviteler de destek , hareket ve hatta dolaşım sistemlerimizi kötü yönde etkiler. En basitinden sürekli mouse kullanımı bilek eklemlerinde ciddi sorunlara yol açıyor.
İnsanlar, özellikle sanayi devrimi ile birlikte fosil yakıtlarını kullanarak dünyaya ciddi bir emisyon yükü oluşturmaya başlamışlardır. Atmosfere salınan birçok gazlar içerisinde SO2, CO, CO2, N2H gibi özellikle CO2 salınımı dünyamızda sera etkisi yaparak binlerce yıldır var olan iklimin seyrini değiştirmektedir. Yaklaşık 1850’lili yıllardan beri yapılan ölçümlere göre dünyamız ısınmaktadır, bu süreç son 30 yılda daha da belirgin hale gelmiştir ve son 10 yıl ise insanlık tarihinin en sıcak dönemi olarak da kayıtlara geçmiştir. Sağlık Etkileri İklimin değişmesi insan üzerinde doğrudan ör. Sıcak hava, hava kirliliği gibi veya dolaylı etkileri ör. Su kıtlığı, göç gibi ile yaşamak için gerekli su, besin zincirini ve yaşam ortamını bozarak bozarak sağlığı olumsuz etkilemektedir. İklim değişikliği temiz suya ulaşım, temiz hava, sosyal yapının sürdürülmesi, güvenli barınma ve gıda güvenliği üzerinde örseleyici etki göstermektedir. Hastalık taşıyan vektör dağılımın değişmesi ile enfeksiyon hastalıklarında ör. Sıtma, ishalli hastalıklarda, aşırı hava olaylarında ve hava kirliliğine bağlı hastalık ve ölüm sayılarında artışlar gözlenebilmektedir. “İklim değişikliği; çağımızın en önemli çevresel ve ekonomik sorunları arasında ön sıralarda yer alan, özellikle bulunduğumuz coğrafyada sağlıktan tarıma, yaşamın her alanında olumsuz etkiler oluşturan son derece karmaşık bir sorundur.” Sıcak hava dalgası Aşırı sıcak havanın dolaşım ve solunum sistemi üzerine doğrudan etkileri ile ölüme sebep olmaktadır. Özellikle aşırı sıcak havasına karşı hassas gruplar ciddi olarak tehdit altındadır. Risk grubu olarak yaşlılar, kronik dolaşım ve/veya solunum yolu hastaları, bebekler ve özürlülerdir. 2003 yılında Avrupa’da meydana gelen sıcak hava dalgasında fazladan 70’000 ölüm görülmüş, ölümler ise özellikle yaşlılar arasından olmuştur. Aşırı sıcak havalarda hava kirliliği ve polen miktarı da artmaktadır. Şu an dünyada en az 300 milyon insanın etkilendiği hesaplanmaktadır, sıcakların artması ile etkilenmenin de çoğalması öngörülmektedir. Ülkemiz içinde bulunduğu iklim kuşağı Akdeniz havzası dolaysıyla sıcak hava dalgaları görülme olasılığı oldukça yüksektir. Güney doğu Anadolu bölgesi en hassas bölgemiz olmakla birlikte Marmara Bölgesinin nüfusu fazla olmasından dolayı da aslında tüm yurttaşlarımızın sıcak havada yapılması gereken temel önlemler konusunda bilgilendirilmelidir. Doğal afetler Dünya genelinde yağmur/su kaynaklı afet sayısı günümüzde 1960lara göre 3 kat artış göstermiştir ve 60’000 in üzerinde insanın yaşamına mal olmaktadır. Kayıplar çoğunlukla gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir. Dünya nüfusun yaklaşık yarısı 60 km’lik kıyı şeridinde yaşamaktadır. Yükselen deniz seviyesi ve aşırı hava olayların sadece insan sağlığı üzerinde değil; binalar, hastaneler ve diğer yaşam desteği için gerekli yapıların da hasar görmesine sebep olmaktadır. İnsanların göçe zorlanması durumunda olumsuz etkinin daha ağırlaşması kaçınılmaz olur. Aşırı yağış ve sel felaketleri temiz su kaynaklarının da kirlenmesine ve hastalık kaynağı olmasına yol açar. Afetzedelere temiz ve güvenilir su sağlanamaz ise su kaynaklı hastalıklarda da ani bir artış görülerek afetin morbitide ve mortalitesini artırmaktadır. Su ile bulaşan parazitler ve ishalli hastalıklar özellikle bebek ve küçük çocuklarda ölüme sebebiyet vermektedir. Günümüz rakamları ile 5 yaş altında yılda 600’000 çocuk bu hastalıklardan kaybedilmektedir. Öngörülere göre 2090’lı yıllarda aşırı yağış ve sel hem coğrafik alanını genişletecek hem de afet sayısı 6 kat artacaktır. Sıcakların artması, yağış sıklığının değişmesi gıda üretimini de olumsuz etkilemektedir. Özellikle az gelişmiş ülkelerde temel gıda madde üretimi 2020 yılında %50 azalmasından endişe edilmektedir. Hava Kirliliği Şehirleşme ile ısıtma sistemleri, motorlu araçlardaki artış ve buna karşın yaya ve bisiklet yollarının azlığı veya yokluğu ile ortama kirleticiler salınmaktadır. Bitkilerin ortama saldığı polenler şehir içi veya rüzgar sayesinde uzak bölge kaynaklı olabilir. Ortama geçen CO2, NxO, PM, O3 ve SO2 gibi gazlar özellikle solunum ve dolaşım sistemi üzerinde etki göstermektedir. Akciğer enfeksiyonu, Kronik obstrüktif Akciğer hastalığı KOAH, astım, alerjik rinit sıklığı artmaktadır. Şiddetli hava kirliliği ve aşırı sıcak ile ilişkili diğer bir etken orman yangınlarıdır. Yerleşim yerlerine yakın olmasa da duman rüzgar etkisi ile insanlarda yangına uzak dahi olsalar ciddi sağlık problemine sebep olmaktadır. Örneğin 2010 yılında Rusya Federasyonu’nda görülen orman yangınları sonucu sıcak ve duman etkilenmesinden 55’000 insan hayatını kaybettiği ve 15 milyar $ maddi hasar oluştuğu bildirilmektedir. Enfeksiyon İklim değişikliği özellikle su kaynaklı patojenlerin ve taşıyıcı vektörlerin dağılımı üzerinde etki göstermektedir. Sıcaklığın artması vektörlerin sivrisinek, kum sineği, tatarcık, kene, karasinek gibi yeni coğrafyalara dağılmasına ve yaşam döngülerinin artmasına sebep olmaktadır. Dünya genelinde sıtma hastalığı iklim değişikliği ile sıkı bir ilişki içerisinde olduğu gözlenmektedir. Anofel sivrisineklerinin taşıdığı parazit ile dünya genelinde halen yılda 800’000 insan hayatını kaybetmektedir. Kayıpların çoğunluğu Afrika kıtasında ve 5 yaş altı çocuklardır. Dengue hastalığı Aedes türü sivrisinek ile taşınmaktadır ve iklim değişikliği, uluslararası dolaşım ve şehirleşmenin sinerjik etki göstermesi ile 1960 ile 2010 yılları arasında sıklığını 30 kat artırmıştır. 60lı yıllarda 9 ülkede görülen hastalık 1995 yılı itibariyle 4 kıtaya yayılmış durumda. 2080 yılında Dengue hastalığı 2 milyar insanı tehdit edeceği düşünülmektedir. Kimler risk altında Tüm insanlar, yeryüzü canlıları ve maalesef gelecek kuşaklar doğrudan veya dolaylı yol ile risk altındadır. Ancak kimi bölgeler diğer bölgelere, kimi nüfus da genel topluma göre daha çok tehlike altındadır. Özellikle kalp-damar hastalığı, solunum sistemi hastalığı, akıl-ruh sağlığı problemi olanlar, yaşlılar, 5 yaş altı çocuklar ve gelir düzeyi düşük insanlar bu grupta sayılmaktadır. Sağlık sisteminin yetersiz olduğu alanlar ve altyapı desteği olmayan bölgelerde yaşayanlar da tehdit altında yaşamaktadırlar. AŞIRI SICAK HAVA Aşırı sıcak hava herkesi tehdit edebilmektedir. Son yıllarda dünyanın ısınması ile birlikte aşırı sıcak havaya sıcak hava dalgası, bölgenin ortalama sıcaklığının 5 oC üzerinde seyretmesi maruziyet de artmaktadır. Avrupa ve ABD’de aşırı sıcakların meydana gelmesi ile 100’00’in üzerinde insan hayatını kaybetmiştir. 2006 yılında İngiltere’de yapılan bir çalışmada artan her bir derece için haftada fazladan 75 ölüm görülebileceği hesaplanmıştır. Dış ortam beden ısısından yüksek ise vücudun serinlemek için yapabildiği tek husus terlemedir. Aşırı nem, Sıcak havaya uyum olarak salgılanan terin buharlaşmasını engelleyerek sıcak etkisini artırmaktadır. Vücudun ortama uyum için terlemesi gerekirken kişinin elektrolit dengesini gözetmesi gerekmektedir. Kaybedilenler yerine konulmazsa kişi sıcak havaya karşı daha da duyarlı hale gelir. Kalp veya böbrek rahatsızlığı olanların dikkat etmesi gereken diğer husus ise kullanılan ilaçların mineral dengesizliğine daha da yol açabilir ve baş dönmesi, sıcaklığa bağlı kızarıklıklar, bitkinliken sık görülür şuur kaybı, kramplar, senkop gibi belirtiler daha kolay ortaya çıkabilmektedir. Aşırı sıcaklardan herkesin eşit etkilenmemesinin sebebi; sıcakta kalma süresi, mevcut rahatsızlığının etkisi, kişisel önlem ve uyum yeteneği ile yakından ilişkilidir. Aşırı sıcaklara karşı en hassas gruplar; yaşlılar, kronik hastalar, susuzluğunu fark edemeyecek veya kendi başına susuzluğunu giderebilecek durumda olmayanlar özürlüler, bebekler ve aşırı sıcak ortamda çalışan/aktivite gösteren kesimlerdir. Toplum sağlığı açısından kronik hastalıklar ile mücadele, toplumun yaşlanmasına dikkat edilerek planlanan faaliyetlerin uygulanması, zamanında toplumu bilgilendirme ve sağlık sisteminin cevap kapasitesinin geliştirilmesi ile ölümler büyük oranda önlenebilmektedir. Uzun vade önlemler olarak çevre dostu bina ve soğutma sistemlerinin yaygınlaştırılması, şehir içinde ağaçlandırmaya önem verilmesi ve uygun bir şehir planının kurgulanıp hayata geçirilmesidir. Aşırı sıcak havalarda en etkin korunma yöntemi bilinci olmak, sıcağa maruziyeti azaltmak ve su tüketimini artırmaktır. Önlem alınırken dikkat edilmesi gereken hususlardan bazıları; vantilatör ile serinlemeye çalışıldığında ortam sıcaklığının 35 oC ve üzeri olmaması gerekiyor çünkü sıcak havanın beden üzerindeki etkisini artırmaktadır. Gece ısısı en düşük olan odada uyumak gerekmektedir, mümkün ise kapı ve pencere açılarak gecenin serin havası ev içine girmesi sağlanmalı. En önemlisi, aşırı sıcak havalarda susama hissi olmadan da su içmektir ve sıkmayan, sentetik olmayan açık renkli kıyafetler tercih edilmeli ve kafa ör. Kep veya şapka korunmalı. Sıcak ve aşırı sıcak havalarda hava kalitesinde de düşüklük görülmektedir. Sebebi sıcak etkisiyle kimyasal reaksiyonlar sonucu özellikle yer seviyesi ozon O3 düzeyi ve PM10miktarı artmaktadır. Asfalttan çıkan gazlar ve egzoz gazları sıcakta örseleyici etkisini artırmaktadır. Hava kirliliğinin en önce ve en sık etkilediği sistem solunum sistemidir. Bunu dolaşım sistemi takip etmektedir. Partikül madde, atmosferde asılı bulunan katı partiküllerin ve sıvı damlacıkların bir karışımıdır. Havada mikroskobik düzeyde olan katı ve sıvı partiküller boylarına göre sınıflandırılabilmektedir. PM10 üzeri maddeler akciğerlerde bronşlara kadar ulaşabilirken, PM2,5 olanlar alveollere kadar ilerleyebilmektedir. Çapı 100 mikron altında olan maddeler çok ince partiküller ise membran dokuyu geçip dolaşıma dahi katılabilmektedir. Akciğerlerin ne kadar derinine nüfuz ederse vücuttan atılması o kadar zorlaşmaktadır, sağlığa olan olumsuz etkisi artmaktadır. Hava kirliliğine karşı en duyarlı grup insan kronik obstrüktif Akciğer hastalığı ve/veya Kalp yetmezliği olan kronik hastalardır. Bu grubun sıcak hava dalgası süresince özellikle dikkatli olması gerekmektedir. Hem vücut sıvı dengesi konusunda dikkatli olunmalı, diüretik kullanılıyorsa elektronik dengesine dikkat edilmeli ve hava kirliliğine maruz kalmamak için meteorolojik uyarılar takip edilmeli, trafiğin yoğun olduğu yerler ve zamanlardan uzak durmalıdır. Halsizlik, baş dönmesi gibi belirtilere karşı uyanık davranmalıdır. Yalnız yaşayan bireyler bu dönemde akraba/komşuları tarafından daha sık ziyaret edilmelidir. VEKTÖR KAYNAKLI HASTALIKLAR Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Hantavirüs ve filebovirüs enfeksiyonları Türkiye’de yakın zamanda saptanmıştır ve hepsinin iklim değişikliği ile bağıntılı olduğu ifade edilmiştir. Yeni viral etkenlerin ortaya çıkması pek çok faktör nedeniyle olabilir. Yeni enfeksiyonların ortaya çıkışının nedenleri arasında Türkiye özelinde konakçı davranışında değişiklikler, uluslararası havayolu seyahatleri, artan kentleşme, tarımsal uygulamalarındaki değişiklikler arasında vektörlerle temasın artmasına neden olan toprak kullanımı, ormanların azalması, sulama projeleri vb. canlı hayvan taşımacılığının dünya genelinde artması, kuşlar, bitkiler ve omurgasızlar, gelişmiş virüs tanınması ve tespiti yer almalıdır örneğin; PCR tabanlı yöntemler, vektörlerle temas artışının yeni eklembacaklı kaynaklı hastalıkların ortaya çıkmasında önemli bir faktör olduğunu göstermektedir. İklim değişikliğinin vektör dağılımı üzerinde etkisi vardır. Öngörülen sıcaklık artışlarına ilave olarak iklim değişikliği ayrıca yağmur yağışında, nemde, rüzgar örüntülerinde değişkenlikleri tetikleyecektir ve bu faktörler bir bütün olarak eklembacaklıların üremesine ve gelişmesine, dağılımına ve beslenme alışkanlıklarına etki edecek ve bunlar da sonuç olarak virüs replikasyonunu ve bulaşını etkileyebilecektir. Sıcaklık vektör dağılımını tek başına yönlendiren bir faktör değildir. Bir vektörün yayılması mevcut yerel vektörlerin yerini değiştirebilir veya ikame edebilir ve bu durum ise önceden endemik olan bir virüsün eliminasyonuyla sonuçlanabilir. Yağmur miktarları da farklı yönlere vektör dağılımına önemli derecede etki edebilir. Aşırı yağmurlar kuluçkadaki sivrisinek bulunan alanları temizlerken kuraklık dönemleri vektör nüfuslarının mevcut su birikintilerinde toplanmalarına neden olabilir. Yağmur yağışları virüs aktivitelerini artma veya azalma yönünde etkileyerek doğal bulaş döngülerinde yer alan duyarlı omurgalı konakçıların nüfus yoğunluklarını etkileyebilir. Aşırı şartlar altında örneğin; kuraklık ve beraberinde gelen kıtlık insanlar ve diğer omurgalılar potansiyel olarak hastalık insidansını artıran enfeksiyonlara karşı daha duyarlı olabilirler. Arbovirüsler eklembacaklı artropod kaynaklı virüslerdir ve yaklaşık 500 farklı tür virüs içerirler ve tropik ile subtropik bölgelerde yaygındırlar. Doğada kan emici artropodlarda bulunurlar ve artropod vektörü için herhangi bir hastalığa neden olmazlar. Virüsler artropodun dokularında yaşarlar ve tükürük bezlerinde toplanırlar. Ancak, belirli bir hastalığın ortaya çıkması nadiren tek bir faktöre bağlanabilir. Hiç kuşkusuz, tanınan değişikliklerin ön plana çıkarılabileceği spesifik örnekler vardır örneğin; baraj inşaatı ya da ormanlarda arazi açılmasıancak, diğer faktörler de daima salgın hastalıkların gelişmesine belirgin biçimde katkıda bulunur. Bunun yanı sıra, iklim değişikliği yukarıda bahsedilen faktörlerin pek çoğuna doğrudan etki eder. Arbovirüsler söz konusu olduğunda, İklim değişikliği hastalıkların ortaya çıkmasına kesinlikle katkıda bulunmaktadır. Bu noktada, iklim değişikliğinin etkisinin ne düzeyde olduğu ve olacağı hususu muğlaktır. İklim değişiklikleri, artropodlarla bulaşan virüslerin yaşam döngüsü ve bunların coğrafi dağılımları üzerinde doğrudan etkili olabilmekte ve buna bağlı olarak hastalık bulaşma özelliklerini önemli ölçüde değiştirebilmektedir. Türkiye’de son zamanlarda ortaya çıkan arboviral enfeksiyonlar Bunyaviridae grubundandır. Bunlar Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Filebovirüs enfeksiyonları ve renal sendromlu hemorajik ateştir HFRS. Vektör kaynaklı hastalıkların sürekliliğinde genel olarak patojenler, vektör ve konakçı arasında dinamik ve karşılıklı etkileşimler söz konusudur. Bu karmaşık etkileşimler hem içsel örneğin; hem vektörün hem de konakçının doğal bağışıklığı hem de dışsal örneğin; çevre faktörlerden etkilenmektedirler. Sivrisinekler tarafından yayılan bunyavirüsler çoğunlukla doğada bazı duyarlı omurgalıların ve bulaştırma yeteneğine sahip omurgasız türlerin dahil olduğu döngülerde süreklilik gösterirler. İklimsel koşullara bağlı olarak sivrisinek yumurtaları virüsün de canlı kaldığı uzunca bir süre haftalar/aylar/yıllar eylemsiz kalabilir. Bu enfekte yumurtalar bakteriyel sporların eşdeğerleri olarak kabul edilebilir. Süresi belli olmamakla birlikte, iklimsel koşullar elverdiğinde yumurtalar kuluçkalanarak virüslü pupa üretecek ve bu pupalar erginleşecektir. açılarak ergin dönüşecek olan pupa üretmek için virüs bulaşmış larvaları bırakır. Yumurtalar enfekte olduysa, çoğunlukla ortaya çıkan ergin sivrisinekler de enfekte olacaklardır. Sivrisineklerde dikey bulaş etkinliği, sivrisineklerin ve virüslerin farklı türlerine göre değişkenlik gösterir. Bu konunun virüs epidemiyolojisindeki yeri kısmen açılmamış bir araştırma başlığıdır. Bununla birlikte, dikey bulaş, en azından bazı arbovirüsler için uygun olan veya olmayan iklim koşullarında hayatta kalabilmek için olmazsa olmaz kabul edilmektedir. Kaynaklar İkli̇m Deği̇şi̇kli̇ği̇
SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARI Solunum olayı dört aşamada gerçekleşir 1-Atmosfer ile solunum sisteminde havanın ulaşabildiği en son nokta arasında havanın içe ve dışa akımı, 2-Kan arasında oksijen ve karbondioksit nakli, 3-kanda ve doku sıvılardaki oksijen ve karbondioksitin hücreler içine ve dışına taşınması, 4-Tüm bu işlemler ve solunumun diğer basamaklarının regülasyonu, Akciğer genişlemesi ve daralmasında iki etken vardır; 1-Diyafram kasının kasılması ve gevşemesi ile göğüs kafesi hacminin arttırması ve azaltması, 2-Kaburgaların yükselmesi ve alçalmasıyla göğüs ön-arka çapının azalması ve çoğalması, Sağlıklı erişkin bir erkek bir dakikada yaklaşık on iki defa nefes alır ve her defasında yaklaşık 500 cc hava solunum sistemine kanın oksijenle teması aralıksız olarak verilen dönemde bile akciğerlerde bir miktar hava kalır ve bu hava ile oksijenasyon işlemi sürdürürlür. Solunum sistemi hastalıklarının birçoğunda dolaşım sistemi de bazı patolojiler yüzden bu tür hastalıklara yaklaşırken kardiyovasküler sorun bulunup bulunmadığının sorgulamasında büyük yarar bulunmaktadır. HASTALIK TANIMLAMA AKAPNİ Kanda karbondioksit bulunmaması hipokapni olarak da adlandırılır. ALLERJİ Bir antijen ya da allerjen tarafından tetiklenen ve vücudun savunma sistemi tarafından geliştirilen bir reaksiyon. Normalde vücuda zarar verme ihtimali olan yabancı maddelere karşı otomatik olarak oluşan bir bazı durumlarda çok ileri boyutlarda reaksiyon gelişebilir ve vücut için riskli tablolar ile karşımıza cilt döküntülerinden , nefes borusunun aniden tıkanmasına kadar çok farklı tablolar geliştirebilir. ASTMA BROCHIALE Duyarlığı artmış hava yollarının herhangi bir etken ile geçici olarak yaygın halinde nefes darlığı atakları olabileceği gibi , yıllar önce geçirilmiş bir akciğer enfeksiyonuna bağlı olarak da gelişebilir. BRONŞİT Akciğer bronşlarında viral ya da bakteriyel enfeksiyon sonucu temel bulgudur. KOAH Bir yıl içinde en az üç ay süre ile ve birbirini izleyen iki veya daha fazla yıl devam eden kronik bronşit , aşırı yapımının sebep olduğu öksürük ve balgam çıkartmak ile karakterizedir. PNOMONİ Enfeksiyonlar , kimyasal ajanlar , alerji gibi sebepler başlayan titreme , üşüme ve yüksek ateş , kusma , halsizlik , iştahsızlık görülebilir. PULMONER EMBOLİ Ani nefes darlığı ile baslar. Göğüs ağrısı, kan tükürme giden ana damarın pıhtı ya da başka bir nedenden dolayı aniden tıkanması söz konusudur. TÜBERKÜLOZ Mikobakteriyum Tüberkülozis adı verilen mikroorganizma tarafından oluşturulur. Buluşma solunum, sindirim ya da direkt yolla temas sonucu olur. Öksürük, gece terlemesi, orta derecede balgam, iştahsızlık, anemi görülebilir. VEREM Tüberküloz HAVA KİRLİLİĞİNİN ÇEVRE VE İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİHava kirliliğinin, başta insan sağlığı olmak üzere görüş mesafesi, materyaller, bitkiler ve hayvan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri vardır. Katı yakıtlar ve akaryakıt gibi karbonlu maddelerin tam yanmamasından meydana gelen katı ve sıvı parçacıkların bir gaz karışımı olan duman, hava kirliliğinin bir çeşitlidir ve görüş uzaklığını azaltıcı bir etkiye sahiptir. Hava kirliliğinin, sanatsal ve mimari yapılar üzerinde tahrip edici ve bozucu etkisi vardır. Bitkiler üzerinde ise öldürücü ve büyümelerini engelleyici olabilmektedir. Bu nedenle hava kirliliği hem canlıların sağlığı açısından, hem de ekonomik yönden zarar vericidir. Hava kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki etkileri, atmosferde yüksek miktardaki zararlı maddelerin solunması sonucu ortaya çıkar. İnsanların sağlıklı ve rahat yaşayabilmesi için teneffüs edilen havanın mutlaka temiz olması gerekir. Havanın doğal yapısını bozan ve kirleten maddelerin başka bir deyişle kirli havanın solunması, özellikle akciğer dokularını tahrip edici ve öldürücü olabilmektedir. Solunum yolu ile alınan hava içerisindeki parçacıklar ve duman, teneffüs esnasında yutulur ve akciğerlere kadar ulaşır KARBON MONOKSİT CO Karbon monoksitin oksijen taşıma kapasitesini azaltması sonucunda kandaki oksijen yetersizliği nedeniyle kan damarlarının çeperleri, beyin kalp gibi hassas organ ve dokularda fonksiyon bozuklukları meydana gelir. Kükürt Oksitler SOX Hava kirletici emisyonların en yaygın olanı kükürtdioksit SO2 dir. Her yıl tonlarca SO2 çeşitli kaynaklardan yayınlanarak, atmosfere dioksit ve atmosferdeki ürünleri irritan etki gösterirler. Solunan yüksek konsantrasyondaki kükürt dioksitin %95'i üst solunum yollarından absorbe olur. Bunun sonucu olarak, bronşit, anfizem ve diğer akciğer hastalık semptomları meydana gelir. Azot Oksitler NOX NOx’ in atmosferdeki bulunuşu yaklaşık olarak yarı yarıya taşıt egzosu ve sabit yakma tesislerinden dolayıdır. Bu gazlar atmosferde doğal gaz çevrimine girerek, nitrik asit HNO3 oluşumuyla sonuçlanan zincirleme reaksiyonları tamamlarlar. Atmosferdeki HNO3 oluşumu ise asit yağışının oluşmasını etkiler. Son yıllarda Danimarka’ da yapılan bir araştırmayla amonyak buharlaşmasının güneş radyasyonuna maruz kaldığında atmosferdeki nitrik asit oluşumuna katkısının ihmal edilemeyecek boyutta olduğu belirlenmiştir. Yağmurun amonyum içeriği toprakta, su havzalarında ve göllerde nitrifikasyon yapan bakteriler ve oksijen sayesinde amonyum nitrit asite dönüştüğünde yağmurun asiditesini ayrıca 4 kat artırmaktadır. Azot dioksitin sağlık üzerine etkileri; çeşitli kesimlerdeki bireylere değişik konsantrasyonlar uygulanması ile tesbit edilmiştir. 3000-9400 μg/m3 konsantrasyonlarına 10-15 dakika süre ile maruziyet sonucunda; normal ve bronşitli kişilerde akciğer fonksiyon değişimleri gözlenmiştir. POLENLERİN SOLUNUM SİSTEMİNE ETKİLERİ Polen, tohumlu bitkinin erkek üreme organının bir parçasıdır. Rüzgârla ve böcekle taşınan polenler olarak ayrılırlar. Rüzgârla taşınan polenler daha alerjiktir. Alerjenik polenler çayır, ağaç ve yabani ot polenleridir. Her bitkinde polenizasyon dönemi farklılıklar gösterir. İklim ve bölgenin bitki örtüsü gibi birçok değişkenden etkilenmekle beraber, ağaç polenleri şubat-nisan, çayır polenleri mayıs-temmuz, yabani otların polenleriyse ağustos-ekim ayları arasında polenizasyon bulunan polen miktarı havanın durumuna ve saatlere göre değişiklik gösterir. Nemli ve yağmurlu havalarda polenler zemine çökeceğinden, atmosferdeki polen miktarı azalır. Kuru ve güneşli havalarda ise polen düzeyi artar. Gün içinde sabah 10 ile öğleden sonra 16 arası polen sayısı yine artış gösterir. Özellikle alerjik rinit semptomları polen miktarıyla korelâsyon gösterir. Çeşitli bölgelerde yapılan çalışmalarda polen miktarının duyarlılık gelişiminde önemli olduğu gösterilmiştir. Ülkemizde duyarlılık oranları %25 ile % arasında değişmektedir.
teknolojinin solunum sistemine olumlu ve olumsuz etkileri