temizlik ile ilgili vaaz örnekleri
Site De Rencontre Dans Le Monde. Temizlik Gerçekten Ne Anlama Gelir? AVRUPA ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 18. ve 19. yüzyıllar boyunca sağlıksız koşulların korkunç bir hal alması nedeniyle, o dönemin vaizleri “temizlik doktrini” diye adlandırılabilecek bir görüşü vaaz ediyordu. Bu doktrin pisliği günahla eş sayarken, temizliğin kişiyi Tanrı’ya yaklaştırdığını söylüyordu. Belki de “Temizlik imandan gelir” sözünün bu kadar ünlü olmasının nedeni budur. Bu görüş, William ve Catherine Booth tarafından kurulan Salvation Army Selamet Ordusu tarafından da benimsenmişti. Health and Medicine in the Evangelical Tradition kitabına göre onların ilk sloganlarından biri şuydu “Sabun, Çorba ve Kurtuluş Soap, Soup and Salvation.” Daha sonra, Louis Pasteur ve başkalarının hastalıklar ile bakteriler arasındaki bağlantıyı kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyması, daha iyi bir toplum sağlığına ulaşma amacı güden projelere teşvik ve bilimsel bir temel sağladı. Hemen alınan bazı tedbirler arasında mahkemede tanıktan Mukaddes Kitabı öpme talebinin ve okullarda ve tren istasyonlarında herkesin kullanması amacıyla konulan bardakların kaldırılması vardı. Dinsel törenlerde ortak bir kadeh kullanmak yerine herkesin kendi kadehi olması için bile çaba gösterildi. Evet, temizlik konusunda öncülük eden bu kişiler insanların görüşlerinin değişmesi yönünde dikkate değer bir başarı elde etmiş görünüyordu. O kadar ki, bir yazar alınan sonucu “temizlik aşkı” olarak niteledi. Bununla birlikte bu “temizlik aşkı”nın sadece yüzeysel olduğu anlaşıldı. Girişimci işadamları bildiğimiz o sıradan sabunu bir güzellik ürününe dönüştürmekte fazla gecikmedi. Zekice hazırlanmış reklamlar bazı kişisel temizlik ürünlerini kullanmanın kişiye başkalarının ulaşamayacağı bir sosyal konum sağlayacağına müşterilerini inandırdı. Bu fanteziyi televizyon devam ettirdi. Reklamlarda ve dizi filmlerde başarılı ve çekici insanları evi temizlerken, avluyu süpürürken, çöpleri toplarken ya da kedi ve köpeklerinin pisliklerini temizlerken görmek pek mümkün değildi. Ayrıca bazıları ev işinin ya da başka temizlik işlerinin parasal değer taşımadığı, dışarıda çalışmanın ise insana geçineceği parayı kazandırdığı düşüncesindedir. Hiçbir kazanç getirmediğine göre, neden çevreleriyle ilgilenmeleri gereksin? Bunun bir sonucu olarak günümüzde bazı insanlar temizlikle ilgili dikkat edilmesi gereken tek alanın kişisel hijyen olduğunu düşünüyor. Temizlikle İlgili Tanrı’nın Görüşü Temizliği öğretmekle ilgili o ilk çabaların insanların yaşam koşullarını iyileştirdiğine kuşku yoktur. Bu yerindedir, çünkü temizlik kutsal ve pak Tanrı Yehova’ya özgü ve O’ndan kaynaklanan bir niteliktir. O bize yaşamımızın her alanında kutsal ve temiz olmakla yarar göreceğimizi öğretir.—İşaya 4817; I. Petrus 115. Yehova Tanrı bu açıdan örnek oluşturur. Başka görünmez nitelikleri gibi temizlik de Tanrı’nın yarattığı doğada açıkça görülür. Romalılar 120 Doğanın hiçbir kalıcı kirliliğe yol açmadığını görebiliriz. Yeryüzü birçok ekolojik çevrimiyle kendini temizlemesi açısından bir mucizedir ve temiz, sağlıklı bir yaşam için tasarlanmıştır. Böylesine temiz bir iş ancak temiz düşünceli bir Tasarımcıdan kaynaklanabilir. Dolayısıyla, bundan Tanrı’ya tapınanların yaşamlarının her yönünde temiz olmaları gerektiği sonucunu çıkarabiliriz. Temizliğin Dört Alanı Mukaddes Kitap Tanrı’ya tapınanların temiz kalmaya çaba göstermesi gereken dört alan belirtir. Bunları ayrı ayrı ele alalım. Ruhsal. Bu temiz olmamız gereken alanların en önemlisi sayılabilir, çünkü kişinin sonsuz yaşam beklentisiyle bağlantılıdır. Bununla birlikte, genellikle temizliğin en çok göz ardı edilen yönüdür. Açıkçası, ruhsal açıdan temiz olmak Tanrı’nın gerçek tapınma ile sahtesi arasında çizdiği çizgiyi asla geçmemektir, çünkü Tanrı her tür sahte tapınmayı “murdar” ya da kirli sayar. Resul Pavlus şöyle yazdı “Rab diyor Onların ortasından çıkın ve ayrılın, ve murdara dokunmayın, ve ben sizi kabul edeceğim.’” II. Korintoslular 617 İsa’nın öğrencisi Yakub da bu konuda kesin konuşur “Allahın ve Babanın indinde temiz ve lekesiz dindarlık şudur . . . . kendisini dünyadan lekesiz tutmaktır.”—Yakub 127. Tanrı, Kendi istediği gerçek tapınmayla sahte tapınmanın karıştırılmasını onaylamadığını açıkça belirtti. Sahte tapınma çoğunlukla temiz olmayan uygulamaları ve tiksindirici putlar ve ilahları içerir. Yeremya 3235 Bu nedenle, İsa’nın gerçek takipçileri temiz olmayan tapınmaya herhangi bir şekilde yaklaşmamak konusunda uyarılır.—I. Korintoslular 1020, 21; Vahiy 184. Ahlaksal. Tanrı bu alanda da temiz olan ile olmayan arasında net bir ayrım yapar. Bu dünya bir bütün olarak Efesoslular 417-19’da anlatılan duruma gelmiştir “Anlayışlarında kararmış, Allahın hayatına yabancı olmuş . . . . her hissi kaybederek tamah ile her pisliği işlemek için kendilerini şehvete teslim etmişlerdir.” Böyle ahlaksız bir düşünüş açık ya da üstü kapalı olarak birçok şekilde kendini gösterir, bu nedenle İsa’nın takipçileri uyanık olmalıdır. Tanrı’yı sevenler, zinanın, eşcinselliğin, evlenmeden cinsel ilişkide bulunmanın ve pornografinin, Yehova’nın ahlaksal temizlik standardını ihlal etme anlamına geldiğini bilirler. Bununla birlikte, eğlence ve moda dünyası bu uygulamalarla ilgili imalarla doludur. Öyleyse İsa’nın takipçileri böyle eğilimlere karşı uyanık olmalıdır. İsa’nın takipçilerinin ibadetlerine ya da sosyal buluşmalara, dar ve kısa, açık saçık giysilerle gitmek, dikkati gereksiz yere insan vücuduna çeker ve kişinin en azından o sırada iffetli davranmayı bıraktığını gösterir. Bu şekilde giyinmek, İsa’nın takipçilerinin arasına temiz olmayan dünyevi düşünüşü getirmenin yanı sıra, başkalarında temiz olmayan düşünceler yaratma tehlikesi de taşır. Bu, İsa’nın takipçilerinin “yukarıdan olan hikmet”i göstermek üzere çok çalışmaları gereken bir alandır.—Yakub 317. Zihinsel. Kişi zihninin kıyısında köşesinde temiz olmayan düşünceler barındırmamalı. İsa şu sözlerle, böyle kirli düşüncelere karşı bizi uyardı “Bir kadına devamlı olarak şehvetle bakan her adam zaten yüreğinde onunla zina etmiştir.” Matta 528; Markos 720-23 Bu uyarı aynı şekilde pornografik resim ya da filmlere bakmak, kaba cinsel davranışları akla getiren yazıları okumak ve şarkıların açık saçık sözlerini dinlemek konularında da geçerlidir. Bu nedenle, İsa’nın takipçileri temiz ve kutsal olmayan konuşma ve hareketlere yol açabilecek kirli düşünceler besleyerek kendilerini lekelemekten kaçınmalıdır.—Matta 1234; 1518. Fiziksel. Mukaddes Kitapta kutsallık ile fiziksel temizlik birbiriyle yakından bağlantılıdır. Örneğin Pavlus şunları yazdı “Ey sevgililer, . . . . kendimizi bedenin ve ruhun her murdarlığından temiz edip Allah korkusunda kudsiyeti ikmal edelim.” II. Korintoslular 71 Bu nedenle, İsa’nın takipçileri bedenlerini, evlerini ve çevrelerini koşulların elverdiği ölçüde temiz ve düzenli tutmaya gayret etmelidir. Temizlik ve banyo yapmak için suyun kısıtlı olduğu yerlerde bile, İsa’nın takipçileri temiz ve hoş görünmek üzere ellerinden gelenin en iyisini yapmaya gayret etmelidir. Fiziksel temizliğe verilen önem, aynı zamanda herhangi bir şekilde tütün kullanmayı, içkiye aşırı düşkün olmayı ve uyuşturucu kullanmayı da olanaksızlaştırır; çünkü bunlar bedeni kirletir ve ona zarar verir. Neşideler Neşidesi’nde anlatılan çoban, Şulamlı kızın elbisesindeki güzel kokuyu beğenmişti. Neşideler Neşidesi 411 Kişisel hijyene dikkat etmemiz sevgi dolu bir davranıştır, çünkü çevremizdeki kişileri hoş olmayan kokularla rahatsız etmekten kaçınmak isteriz. Parfüm ve deodorantlar hoş olabilir, fakat bunlar düzenli banyo yapmanın ve temiz giysilerin yerini alamaz. Dengeli Bir Görüşü Korumak Fiziksel temizlik konusunda insanlar aşırı uçlara kayabilir. Bir yandan temizlik hakkında fanatik bir yaklaşım yaşam sevincimizi yok edebilir ve değerli vaktimizi alabilir. Öte yandan kirli ve dağınık evlerin onarımı pahalıya mal olabilir. Bu iki aşırı ucun arası, evimizi temiz ve hoş görünümlü tutmak üzere pratik ve dengeli bir yaklaşımdır. Basit tutun. Dağınık evlerin veya odaların temizlenmesi zordur ve böyle dağınık ortamlarda kirlilik kolaylıkla fark edilmeyebilir. Mütevazı ve düzenli evlerde temizlik fazla vakit almaz. Mukaddes Kitapta basit bir yaşam tarzı ısrarla teşvik edilir “Yiyeceğimiz ve örtüneceğimiz oldukça, onlarla kanaat edeceğiz.”—I. Timoteos 68. Düzenli tutun. Evi temiz tutmak orada yaşayan herkesin sorumluluğudur. Düzensiz evler genellikle düzensiz odalarla oluşmaya başlar. Düzenlilik her şeyin kendi uygun yerinde olması demektir. Örneğin kirli çamaşırlar yatak odasında yere atılmış olmamalıdır. Daha ciddi bir konu, ortalıkta bırakılan oyuncakların ve aletlerin büyük tehlike yaratabilmesidir. Evlerdeki kazaların birçoğu düzensizlikten kaynaklanmaktadır. Açıkçası, temizlik ve İsa’nın takipçilerine özgü yaşam tarzı ayrılmaz kavramlardır. İşaya peygamber Tanrısal yaşam tarzı hakkında “Kudsiyet yolu” ifadesini kullandı. Ayrıca şu uyarıcı düşünceyi ekledi “Murdar adam ondan geçmiyecek.” İşaya 358 Evet, şimdiden temizlikle ilgili iyi alışkanlıklar geliştirmemiz, Tanrı’nın yakında temiz bir cennet yeryüzü oluşturacağıyla ilgili vaadine duyduğumuz imanın güçlü bir kanıtı olacak. O zaman, bu güzel gezegenin her yerinde bütün insanlar O’nun kusursuz temizlik standartlarına tam olarak uymakla Yehova Tanrı’yı yüceltecekler.—Vahiy 79. [Sayfa 6’daki resim] Evi temiz tutmak orada yaşayan herkesin sorumluluğudur [Sayfa 7’deki resim] Yeryüzünün kendini temizlemesi bir mucizedir
TEMİZLİK BİLİNCİ VE ÇEVRE TEMİZLİĞİ[1] Yüce dinimiz İslam; bireysel ve toplumsal hayatın sağlığı, güven ve huzuru açısından eğitim-öğretim, çalışma ve dürüstlük gibi temizliğe de çok büyük önem vermiştir. Kur’ân’ın ilk inen ayetlerde,[2] “okuma, eğitim ve öğretim”, ikinci sırada inen ayetlerde[3]ise Allah’ı yüceltme, uyarı, temizlik ve sabır emredilmektedir. Müddesir suresinde “kalk insanları uyar” emrinden sonra “elbiseni / kalbini temizle-temiz tut” emrinin verilmesi İslam’ın maddî ve manevî anlamda temizliğe verdiği önemi ifade eder. Çünkü ayette veciz bir üslûpla, Hz. Peygamber’e ve onun şahsında bütün müslümanlara hem maddî hem de manevî temizlik emredilmektedir. “Elbiseni / kalbini temizle-temiz tut” emri; beden, uzuv, ev, mâbed, çevre, cadde, sokak, park vebenzeri her türlü alanın temizliğini kapsadığı gibi iç arınmayı, inanç, kalp ve ahlâk temizliğini de kapsar. Biz bu sohbetimizde maddî temizlik ve çevre temizliği üzerinde duracağız. MADDÎ TEMİZLİK Maddî temizlik; gözle görülen, elle tutulan her tür eşyanın, mekânın, giysilerin, bedenin, ev, işyerinin, mabet ve çevrenin temizliğidir. 1. BEDEN TEMİZLİĞİ Vücudumuzu, saç, yüz, göz, kulak, ağız, diş, el, ayak, tırnak ve cildimizi her türlü kirlerden ve pisliklerden temizlemek beden temizliğidir. Sağlıklı yaşayabilmemiz ve toplumda saygın bir insan olarak yerimizi alabilmemiz için beden temizliğine özen göstermemiz şarttır. Müslümanın günlük ve haftalık beden temizliği yapması gerekir. Yüce Rabbimiz ve sevgili Peygamberimiz bu temizliğe çok önem vermiştir. ف۪يهِ رِجَالٌ يُحِبُّونَ اَنْ يَتَطَهَّرُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُطَّهِّر۪ينَ “Orada Kuba’da temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz onları sever.”[4] Bu ayet inince Peygamberimiz, يَا مَعْشَرَ الْأَنْصَارِ! أَنَّ اللَّه قَدْ أَثْنَى عَلَيْكُمْ فِيْ الطُهُورِ فَمَا طُهُورُكُمْ؟ قَالُوا نَتَوَضَّأُ لِلصَّلَاةِ وَنَغْتَسٍلُ مِنْ الْجَنَابَةِ وَنَسْتَنْجِي بِالَمْاءِ “Ey Ensar topluluğu! Allah sizi temizlik konusunda övüyor. Övgüye layık olan bu temizliğiniz nedir diye sordu. Onlar da “Biz namaz için abdest alırız, cünüplükten guslederiz, su ile istinca ederiz yani büyük ve küç abdesti bozduğumuzda o mahalli güzelce temizleriz” cevabını vermişlerdir.[5] إِذَا أَرَادَ أَحَدُكُمْ أَنْ يَأْتِيَ الْجُمُعَةَ فَلْيَغْتَسِلْ Peygamberimiz “Sizden biriniz Cuma namazına geldiğiniz zaman, yıkansın, boy abdesti alsın.”[6] غُسْلُ يَوْمِ الْجُمًعَةِ عَلَى كُلِّ مُحْتَلِمٍ وَسِوَاكٌ. وَيَمَسّ مِنَ الطِّيبِ مَا قَدَرَ عَلَيْهِ “Cuma günü, boy abdesti almak, dişleri fırçalayıp temizlemek ve güzel koku sürünmek ergenlik çağına gelmiş her kişiye gereklidir.”[7] حَقٌّ لِلّٰهِ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ أَنْ يَغْتَسِلَ فِي كُلِّ سَبْعَةِ أَيَّامٍ يَغْسِلُ رَأْسَهُ وَجَسَدَهُ “Her Müslümana her hafta yıkanmak-boy abdesti almak, başı ve cesedi yıkamak Allah’ın hakkıdr / toplumsal görevdi.”[8] Bu itibarla her gün yapılan işler arasında kirlenen uzuvlarımızı temizlemek dinî görevmizidir. Bu nedenle mümkün olduğunca sık yıkanmamız gerekir. Özellikle deri yüzeyinde bulunan mikropların, yığılan kirlerin, ter ve diğer bileşiklerin uzaklaştırılması ve dökülen yüzeysel hücrelerin atılması için de bu uygulama gereklidir. Yıkanma, su ve sabun kullanarak derinin ovulması ve kirin akıtılmasıdır. Ter, yağ, diğer deri bezleri salgıları, deri üzerindeki mikroplar, deri döküntüleri, toz, çamur vb. birleşerek kir denilen tabakayı meydana getirir. Vücuda bulaşan her tür zararlı kimyasal madde banyo ile deriden uzaklaştırılmalıdır. Her banyodan sonra iç çamaşırları ve giysiler değiştirilmelidir. Her insan kendi temizliğinden sorumludur. Çocukların temizlik alışkanlığı kazanmalarından ise anne, baba veya öğretmenleri sorumludur. a Cilt, ağız ve diş temizliği Cildimizin temizlenmesi önemli bir görevdir. Özellikle cildimizin mikrobik hastalıklardan, mantar, uyuz ve benzeri hastalık ve parazitlerle oluşan hastalıkları ve bazı allerjik hastalıkları cilt temizliği ile önleyebiliriz. Günde beş vakit kılınan namaz için alınan abdestler el, yüz, ayak ve cildin temizliğinde önemli bir görevi yerine getirmektedir. Temizliği gerektiren bir husus da vücut kokusudur. Vücut kokusu vücut yüzeyinde bulunan mikropların bakterilerin parçalamasına bağlı olarak meydana gelmektedir. Koku meydana getiren vücut bölgeleri öncelikle ayaklar, kıl köklerinin yoğun olduğu kasık ve koltuk altlarıdır. Vücudun terlemesi kokunun oluşmasına sebep olur. Deodorantlar kokuyu sadece maskeler. Bu nedenle cildimizi su ve sabun ile temizlemeliyiz. Sağlıklı saçlara sahip olmak için düzenli biçimde, haftada en az bir ya da iki kez yıkanılması gerekir. Yağlı saçlar ise daha sık yıkanmalıdır. Ağız ve diş temizliği sağlığımız açısından çok önemlidir. Ağız ve diş sağlığına özen gösterilmezse dişler çürüyebilir, diş etleri iltihaplanabilir. Çürük dişler ve ilithaplı diş etleri, diğer organlaırımızı olumsuz yönde etkiler, kalp, böbrek ve eklemlere önemli sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu sebeple olmalı ki Peygamberimiz ağız ve diş sağlığına çok önem vermiş, تَسُوكُوا فَإِنَّ السِّوَاكَ مُطَهِّرَةٌ لِلْفَمِ مَرْضَاةٌ لِلرَّبِّ “Dişlerinizi fırçalayın. Çünkü dişleri fırçalamak, ağzı temizler, Rabbi razı eder.”[9] لَوْلاَ أَنْ أَشُقُّ عَلَى أُمَّتِي لأَمَرْتُهُمْ بِالسِّوَاكِ عِنْدَ كُلِّ صَلاَةٍ “Ümmetime zor gelmeyecek olsaydı her namaz öncesinde dişlerin fırçalanması ve temizlenmesini emrederdim”[10] buyrumştur. Dişleri düzenli olarak fırçalar ve bakımına özen gösterirsek, mikroplar onlara zarar veremez. Dişlerimizi iyi temizlemezsek üzerinde besin artıkları ve mikroplar birikir ve dişlere zarar verir, çürümelerine neden olur. b Avrat mahallinin temizliği Küçük ve büyük abdest bozduktan sonra bu mahaller güzelce temizlenmeli ve kurulanmalıdır. Aksi takdirde hem mantar oluşması gibi sağlık sorunları meydana getirir hem de namazın geçerliliğine engel olur. Çünkü namazın geçerli olabilmesi necasetten taharet şarttır. Bu nedenle özellikle dışkılama sonrası temizliğin özenle yapılması gerekir. Dışkılama sonrası temizlik, idrar çıkışı açıklığına ve kadınların üreme organlarına mikrop bulaştırmamak için mutlaka önden arkaya doğru yapılmalıdır. Dışkılama sonrası temizlikte doğrudan eller kullanılmamalı, önce tuvalet kâğıdı ile silinmeli, sonra ıslatılmış kâğıtla silinmeli, sonra su ile yıkanmalı ve tuvalet kâğıdı ile kurulanmalıdır. Tuvaletten sonra sabun veya sıvı detercanla eller güzelce yıkanmalıdır. İdrarın elbise ve vucuda bulaştırılmamasına özen gösterilmelidir. Peygamberimiz أَكْثَرُ عَذَابِ الْقَبْرِ مِنَ الْبَوْلِ “Kabir azabının çoğu idrar yüzünden”[11] olduğunu bildirmiştir. Bir gücr iki kabre uğramış ve şöyle buyurmuştur. إِنَّهُمَا يُعَذَّبَانِ وَمَا يُعَذَّبَانِ في كَبِيرٍ أَمَّا هَذَا فَكَانَ لاَ يَسْتَتِرُ مِنْ بَوْلِهِ وَأَمَّا هَذَا فَكَانَ يَمْشِي بِالنَّمِيمَةِ “Bu iki kabirde yatan insanlar azap görmektedir ve azap görmeleri de çok büyük günah sebebiyle değildir. Bunlardan biri, üzerine idrar sıçramasından korunmazdı, diğeri de koğuculuk yapardı.”[12] İbn Mâce’nin rivayetin hadisin ikinci cümlesi وَأَمَّا الْآخَرُ فَيُعَذَّبُ فِيْ الْغِيبَةِ “Diğeri usi gıybet sebebiyle azap edilmektedir.”[13] c El, ayak ve tırnak temizliği Günlük yaşamda en fazla kirlenen organların başında ellerimiz gelmektedir. Kirli yüzeylere sürülen ve dokunan eller yıkanmazsa birer mikrop barınağı haline gelir. Bu nedenle ellerin, içi, dışı ve parmak araları düzenli olarak sabun veya detercan ile yıkanmalı, durulanmalı, başkası tarafından kullanılmamış havlu, kâğıt havlu ya da kâğıt mendille kurulanmalıdır. Ellerimizi özellikle yemeklerden önce ve sonra, yemek hazırlamadan önce ve sonra, diş, ağız, yüz, göz temizliği yapmadan önce, tuvalet gereksiniminin giderilmesinden önce ve sonra, kirli ve tozlu bir işi tamamladıktan sonra, dışarıdan eve ve işe geldikten sonra, hasta olan bir yakınımızı ziyaretten sonra yıkamaya özen gösterilmelidir. El ve ayak tırnakları periyodik olarak kesilmelidir. Aksi takdirde tırnak içleri kir ve mirop makanı haline gelir. Ayaklar her gün çorap ve ayakkabı içerisinde terlediğinden düzenli olarak yıkanması gerekir. Yıkanma işlemi yapılmaz ise çevreyi rahatsız edecek kokular oluşur. Ayakların düzenli olarak yıkanmaması sağlığı bozacak sorunlar ortaya çıkarabilir. Ayak sağlığı ve temizliği için kullanılan çorap ve ayakkabılar da çok önemlidir. Özellikle çorapların pamuklu olması ayak sağlığı için tercih edilmelidir. Beden uzuvlarımızın temizliği ile ilgili olarak peygamrimiz şöyle buyurmuştur مِنَ الْفِطْرَةِ الْمَضْمَضَةُ وَالْاِسْتِنْشَاقُ وَالسِّوَاكُ وَقَصُّ الشَّارِبِ وَتَقْلِيمُ الْأَظَافِرِ وَنَتْفُ الْإِبْطِ وَالْاِسْتِحْدَادِ وَغَسْلُ الْبَرَاجِمِ وَالْاِنْتِضَاحُ وَالْإِخْتِتَانُ “Mazmaza ve istinşak yani ağzı ve burnu bol su ile yıkamak, dişleri temizlemek, bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek, koltuk altlarını temizlemek ve etek tıraşı olmak, saç tıraşı olmak, parmak aralarını yıkamlak, kirlenen giysileri yıkamak ve çocukları sünnet ettirmek fıtratın geriğidir.”[14] 2. GİYSİLERİN TEMİZLİĞİ Tahlil etmeye çalıştığımız ayette elbiselerin temizlenmesi emredilmektedir. Elbise kişiyi sıcak ve soğuktan korur, kişinin süsüdür. Güzel ve temiz elbise kişiye toplumda saygınlık kazandırır. Müslümanın elbisesi eski olabilir ama kirli olamaz, olmamalıdır. Müslüman yakası, paçası, kolu vesair yerleri kirlenmış elbise giyip toplum içine çıkamaz. Bu, yüce dinimizin bizden istediği bir görevdir. Bu görevin terk edilmesi bir kusurdur, kendimize, Rabbimize ve topluma karşı saygısızlıktır. 3. EV, MABET, HASTANE VE OKUL GİBİ ORTAK KULLANILAN MEKÂNLARIN TEMİZLİĞİ Tahlil ettiğimiz ayette “elbise” kelimesi, örnek olarak zikredilmiştir. Bu kelime beden, ev, mâbed, hastane, okul, devlet dairesi gibi özel veya ortak kullanılan alanların temizliğini içerir. Müslüman bedenini, uzuvlarını ve giysilerini temiz tuttuğu gibi ev ve iş yerini, mabet, hastane ve okul gibi ortak kullanılan yerleri de temiz tutar ve temizler. Yüce Allah mabetlerin temizlenmesi ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur وَعَهِدْنَآ اِلٰىٓ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ اَنْ طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّآئِف۪ينَ وَالْعَاكِف۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُود “İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rukû ve secde edenler için evimi Kâbe’yi tertemiz tutun.”[15] Özellikle camilere kirli çorap ve çıplak ayaklarla gedilmemilidir. Çünkü kirli çoraplar ve çıplak ayaklarla halılar kirletilir veya mikrop ve mantar gibi hastalalıklar bulaştırılır. 4. ÇEVRE TEMİZLİĞİ Çevre temizliği; cadde, sokak ve parkların, orman ve piknik alanlarının, deniz, göl, baraj ve ırmakların temizliği, her türlü pislik, atık ve çöplerden korunması, hava kirliliğinin önlenmesidir. Çevre Allah’ın bize bir lütfu ve emanetidir. Çevreyi kirletmek nimete nankörlüt ve emanete hainlik etmektir. Çevreyi biz insanlar kirletiyoruz; piknik alanlarını atıklar, cadde, sokak ve parklar sigara izmariti, çekirdek kabuğu, atık kâğıt ve çöplerle, deniz, göl ve ırmaklar atık ve kirli sularla, bacalardan ve motorlu taşıtların egzozlarından çıkan duman ve gazlarla havayı biz kirletiyoruz. Bu hususa şu ayet işaret etmektedir ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ "İnsanların kendi işledikleri hatalar ve kötülükler sebebiyle karada ve denizde fesat ortaya çıkmıştır."[16] Dinimiz, çevrenin temiz tutulmasını ve kirletilmemesini istemektedir. Peygamberimiz yoldan insanlara zarar veren bir şeyin kaldırılmasını imanın bir şubesi olarak zikretmiştir اَلْإِيمَانٌ بِضْعٌ وَسِتُّونَ شُعْبَةٌ فَأَفْضَلُهَا قَوْلُ لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ وَأَدْنَاهَا إِمَاطَةُ الْأَذَى عَنِ الطَّرِيقِ “İman altmış küsur bölümdür. Bunların en fazıletlisi lâ ilahe illallah’ Allahtan başka ilah yoktur demektir. En alt mertebesi ise yollardan insanlara eziyet veren şeyleri kaldırmaktır.”[17] Peygamberimiz bir gün ashabına “her gün” için sadaka verilmesi gerektiğindenhbahseder. Ebu Zer, her gün için sadaka verecek imkânlarının olmadığını söyler. Bunun üzerine Peygamberimiz Ebu Zere’e bir takım görevleri yaptığı zaman sadaka vermiş, olacağını açıklar. Bunların arasında çevre temizliği ile ilgili görevleri de zikreder ve وَ تَعْزِلُ الشَّوْكَةَ عَنْ طَرِيقِ النَّاسِ وَ الْعَظْمَ وَالْحَجَرَ “İnsanların yolundan diken, taş ve kemik gibi zarar veren şeyleri kaldırman sadakadır” buyurur.[18] Peygamberimiz çevre ve onun korunması ile yakından ilgilenmiş, bu kunuda ashabını çevrenin temiz tutulması ve korunmasına teşvik etmiştir. Bu hadis; yoldaki bir dikenden, evdeki bacadan çıkan kirlere; hayvan gübrelerinden atılan her türlü çöpe; arabanın eksozundan gürültüsüne; bağırarak konuşmadan kavgaya; kötü görünümlü olmadan edebe aykırı giyime kadar, maddi ve manevi hoşa gitmeyen rahatsız eden her şeyi kapsamaktadır. عُرِضَتْ عَلَىَّ أَعْمَالُ أُمَّتِى حَسَنُهَا وَسَيِّئُهَا فَوَجَدْتُ فِى مَحَاسِنِ أَعْمَالِهَا الأَذَى يُمَاطُ عَنِ الطَّرِيقِ وَوَجَدْتُ فِى مَسَاوِى أَعْمَالِهَا النُّخَاعَةَ تَكُونُ فِى الْمَسْجِدِ لاَ تُدْفَنُ. “Ümmetimin iyi ve kötü bütün amelleri bana arz edilip gösterildi. İyi amelleri arasında, yoldan atılmış olan “eza”yı gördüm. Kötü amelleri arasında ise yere gömülmemiş tükürük de vardı”[19] anlamınadki hadisinde Peygamberimiz, çevre temizliği ya da çevrenin kirletilmesi konusunda en ufak bir ayrıntının bile iyilik ya da kötülük olarak hesap gününde karşımıza çıkacağına vurgu yapmıştır. Çoğu zaman, bir çikolatanın ambalajını, sigaranın izmaritini, çekirdek kabuğunu ya da kendimize göre önemsiz saydığımız bir şeyi yollara atıveririz. Bundan hesaba çekileceğimiz aklımıza bile gelmez. Ancak, bu davranış kamu hakkını ihlal eden, sorumsuzluk ve duyarsızlık örneği sergileyen ve ahlakî olmayan bir davranıştır. Buna mukabil sokakta ufak bir çöp atığı gördüğü zaman üzülen, gücü nispetinde onları temizlemeye çalışan insanlar İslam’a uygun ve imanın gereği bir davranı ortaya koymuş olur. Peygamberimiz لاَ يُبَولَنَّ أَحَدُكُمْ في الْمَاءِ الدَّائِمِ “Durgun suya idrar yapmayın.”[20] اِتَّقُوا اللَّعَّانَيْنِ قَالُوا وَمَا اللَّعَّانَانِ يَا رَسُولَ اللّٰهِ قَالَ الَّذ۪ى يَتَخَلَّى فِى طَرِيقِ النَّاسِ أَوْ فِى ظِلِّهِمْ “Lânet edilen iki şeyden sakının!" buyurdular. Ashap, “Lanet edilen iki şey nedir?” diye sordular. Hz. Peygamber de, “İnsanların yolu ve gölgelendikleri yeri helâ olarak kullanmaktır” [21]anlamındaki hadis-i şeriflerinde çevre temizliğinin gerekliliğine işaret etmektedir. Günümüzde, insanların dinlenme ve piknik yeri olarak kullandıkları yeşil alan, ormanlık, ağaçlık veya park yerlerine, yiyecek ve piknik atıklarını bıraktıklarını ve bazı yerleri de tuvalet gibi kullanarak kirlettiklerini görünce; Hz. Peygamber’in asırlar önce yaptığı bu uyarının ne kadar önemli olduğunu görmekteyiz. Maalesef insanlarımızın çoğu çevre temizliği bilincine yeterince ulaşamamıştır. Bu bilincin kazandırılması anne-baba, öğretmen ve idareciler başta olmak üzere herkesin görevidir. Çevrenin temiz tutulması için otokontrol ile insanlar birbirlerini etkilemeli, “bana ne” dememelidir. Yüce Allah, varlıkalrı biz insanmarın hizmetine vermiştir. Öyle ise bize hizmet eden caddelerin, sokakların, parkların, ormanların, akarsuların, göllerin, denizlerin, doğal çevrenin temiz tutulması ve korunması temel görevmizidir. Saydığımız bu varlıklar olmadan insanın hayatını sürdürmesi mümkün değildir. Bu itibarla bizim için birer nimet olan bu varlıkalrın kıymetini bilmeli ve onları temiz tutmalı ve korumlayız Kültürümüzdeki “Arslan yattığı yerden belli olur” şeklindeki atasözümüz, çevre temizliğine verilen önemi göstermektedir. Bu atasözünü geniş anlamda ele alırsak, bütün yeryüzü ve çevre insanlar için bir yataktır. İnsan toplumsal bir varlık olduğuna göre, kendi yatağını koruduğu gibi, toplumun yatağını, yani çevreyi de kirletmemesi ve koruması gerekir. Çevrenin temiz tutulmaması, tahrip edilmesi ve çevre dengesinin bozulması, sağlıksız bir ortamın oluşmasına, sağlıksız ortam ise canlıların hayatlarını dengelive sağlıklı bir şekilde sürdürememesine sebep olacaktır. Ormanların tahribatı, anız yakılması, orman yanhgınları, çöhlerin ve zararlı kimyasal maddelerin doğaya atılması çevre dengesinin bozulması demektir. Peygamber doğal hayatın korunmasını, bu çerçevede kuşların yuvalarının bozulmamasını, yumurta veya yavrularının alınmamasını istemiştir. Anneleri gördüğü halde, yuvalarından kuş yavrularını alarak yanına gelen bir kişiye; ضَعْهُنَّ عَنْكَ فَوَضَعَتْهُنَّ، وَأَبَتْ أُمُّهُنَّ إِلاَّ لُزُومَهُنَّ “Onları aldığın yere götürerek annelerinin bıraktığı şekilde yuvalarına koy”[22] buyurmuştur. Çünkü yavruları yuvasından alırken anneleri bunu görüyor ve yuvanın üzerinde dönüyordu. Hz. Peygamberin bu emri üzerine yavruları alan kişi, onları geri götürüp yuvalarına koymuştur. Dünya hayatının vazgeçilmez nimetlerinden biri de ağaç ve yeşilliktir. Ağaç, kapımıza eşik, soframıza kaşık, bebeğimize beşiktir. Ciğerlerimize oksijen taşıyan, erozyonu önleyerek sel sularıyla sürüklenen topraklarımızı koruyan, kökünden, yaprağından, kerestesinden, çiçeğinden, meyvesinden gölgesinden, kokusundan, güzelliğinden yararlandığımız ilahi bir lütuftur. “Altlarında ırmaklar akan cennetler” cümlesi Kur’ân’da yirmi yerde geçmektedir. Cennet anlatılırken bağ, bahçe, bitkiler, akan sular ve yeşillikler zikredilmektedir. Cennetin en büyük özelliklerinden biri olarak yeşillik vurgulanmaktadır. Atalarımız bu sebeple olmalı ki yeşillik olan yerleri “cennet gibi” ifadesiyledile getirmiştir. Peygamberimiz hicretten sonra Medine ve çevresini ağaçlandırmaya ve yeşillendirmeye çalışmış, Medine ve Mekke çevresini haram bölge ilen etmiştir. اَلْمَدِينَةُ حَرَمٌ ، مِنْ كَذَا إِلَى كَذَا، لاَ يُقْطَعُ شَجَرُهَا، وَلاَ يُحْدَثُ فِيهَا حَدَثٌ، مَنْ أَحْدَثَ حَدَثًا فَعَلَيْهِ لَعْنَةُ اللّٰهِ وَالْمَلاَئِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ “Medine, şuradan şuraya kadar haremdir. Bu sahanın ağacı kesilmez, burada bidat çıkarılmaz. Kim bu Medine haremi içinde bida’t ortaya koyarsa, Allah2ın meleklerin ve bütün insanların laneti o kimse üzerine olsun.” [23] لاَ يُعْضَدُ عِضَاهُهَا، وَلاَ يُنَفَّرُ صَيْدُهَا، وَلاَ تَحِلُّ لُقَطَتُهَا إِلاَّ لِمُنْشِدٍ، وَلاَ يُخْتَلَى خَلاَهَا “Mekke’nin dikenli ağacı kesilmez, av hayvanı ürkütülmez, yitik ilan ediciden başkası tarafından alınıp kaldırılamaz, yeşil otu koparılamaz.”[24] Haram bölgelerinde, bir bitkiyi yolmak, bir karıncayı öldürmek dinen yasaktır. Yapılan her bir yasak için ceza olarak verilecek belirli sadakalar vardır. Burada, dini bir anlayışla doğanın korunması sağlanmaktadır. Peygamberimiz Medine yakınlarında “Zureybu’t-Tavil” denilen mevkiye “Kim buradan bir ağaç kesecek olursa, onun yerine bir ağaç diksin” talimatını verdi. Bunun üzerine herkes buraya ağaç dikti. Kısa süre sonunda brası el-Gabe diye şöhret bulan bir ormanlık oldu.[25] Görülüyor ki Peygamberimiz, yeşil alanları korumayı, ağaç dikimini yaygınlaştırmayı İslâmi ve insanî bir görev olarak göstermiş ve bu konuyla ilgili olarak إِنْ قَامَتِ السَّاعَةُ وَبِيَدِ أَحَدِكُمْ فَسِيلَةٌ فَإِنِ اسْتَطَاعَ أَنْ لاَ يَقُومَ حَتَّى يَغْرِسَهَا فَلْيَفْعَلْ “Kıyamet kopmaya başladığında, birinizin elinde bir ağaç fidanı bulunsa, kıyamet kopmadan onu dikmeye gücü yeterse, hemen diksin”[26] مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَغْرِسُ غَرْسًا، أَوْ يَزْرَعُ زَرْعًا، فَيَأْكُلُ مِنْهُ طَيْرٌ أَوْ إِنْسَانٌ أَوْ بَهِيمَةٌ، إِلاَّ كَانَ لَهُ بِهِ صَدَقَةٌ “Bir Müslüman bir ağaç diker veya bir bitki ekerse, ondan kuş, insan veya hayvan yerse, bu onun için sadaka olur” [27]sözleriyle de peygamberimzi oürmanların, yeşil alanların ve çevrenin korunmasını teşvik etmiştir.. Doğal dengenin oluşmasında ağaç ve orman önemli bir rol oynar. “Yaş kesen baş keser”ata sözü de, başta ormanlar olmak üzere yeşilliklerin korunması gerektiğini veciz bir şekilde ifade etmektedir. Zira ormanlar, eko sisteminin akciğeri görevini yapmaktadır. On dönümlük bir çam ormanı, bir yılda kırk ton saf oksijen üretebilmekte, bir kayın ağacı kırk kişinin karbondioksitini giderebilmektedir. Sonuç olarak dinimiz temizliğe büyük önem vermiştir. Dinin direği olan namazın geçerli olabilmesi için de temizliğin ve abdestin şart koşulması, cünüp olan kimsenin boy abdesti alınmasının farz olması, asgari haftada bir defa yıkanmanın, giysilerin ve mabetlerin temizlenmesinin emredilmesi temizliğe verilen önemin göstegesidir. اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ التَّوَّاب۪ينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّر۪ينَ “Şüphesiz Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri sever”[28] anlamınadki ayet temizliğe önem verenlerin değerini ifade etmektedir. Çevreyi, ormanları, mabetleri ve ortak kullanılan alanları temiz tutmak, kirletmemek, görüntü ve ses kirliliğine meydan vermemek dinî bir görevdir. [1] Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ Diyanet İşleri Başkanlığı Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı [2] Alak, 96/1–5; bk. Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1. [3] Müslim, İman, 255. [4] Tevbe, 9/108. [5] İbni Mace, Taharet, 28. [6] Müslim, Cuma, 2. [7] Müslim, Cuma, 7. [8] Müslim, Cuma, 9. [9] İbni Mace, Taharet, 7. [10] Tirmizi, Taharet, 23. [11] İbni Mace, Taharet, 26. [12] Tirmizi, Taharet, 51. [13] İbni Mace, Taharet, 26. [14] İbni Mace, Taharet, 8. [15] Bakara, 2/125. [16] Rum, 30/41. [17] Müslim, iman, 58. [18] Ahmed, V. 168–169, 154. [19] Müslim, Mesâcid, 57, I, 390; Müslim, Zekât, 56, I, 699. [20] Tirmizi, Taharet, 51. [21] Müslim, Tahare, 68, I, 226. [22] Ebu Davud, Cenaiz, 1, III, 469. [23] Buhârî, Fedâilu’l- Medine, 1, II, 220. [24] Buhârî, Lukata, 7, II, 94. [25] Belazuri, Futûhu’l-Buldan, I, 17. Beyrut, 1958. [26] Ahmed, III, 191, 184. [27] Buhârî, Hars ve Muzara’a, 1, III, 66; Müslim, Musakat, 2, II, 1188. [28] Bakara, 2/222.
misafir - 6 yıl önce İnsanın kötü düşünce ve huylardan arınması anlamına gelir. İyi karakterli ve kötülüklerden kurtulmanın yolu iyi şeyler düşünmek ve iyi şeyler yapmaktır. İslam dini bu hususa önem vermiş maneviyata yani kişinin psikolojisine, karakterine, huylarına kötü yönde etki edecek etkenlerden uzak durulmasını ve bir kısmının haram kılmıştır. Mesala alkollü içecek içmek İslam dinine göre haramdır. Nedeni insanın zihinsel düşünme yetisine etki ederek, kişinin kendisine ve çevresine zarar vermesine neden olmaktadır. Bu nedenle "içki kötülüklerin anasıdır" denmektedir.
Maddi temizlik ve örnekleri nedir?1 Maddi Temizlik Başta beden ve kıyafet temizliği olmak üzere hem ibadete hazırlanırken hem de günlük yaşamda uyulması gereken temizlik kurallardır. Çevre temizliği de buna örnek olarak nedir uzun bilgi?Temizlik sağlığımıza zarar verecek her türlü pas, toz, kir vb. gibi ortamlardan korunmak için yapılacak uygulamalar olarak tanımlanabilir. Temizlik için alınan önlemlerinin tümüne hijyen ve çeşitleri nelerdir?İSLAM'DA TEMİZLİĞİN SAHFALARI NELERDİR? Bu sebeple İslâm bilginleri temizliği maddî temizlik, hükmî temizlik ve mânevî temizlik şeklinde üç safhalı bir faaliyet olarak temizlik Nedir örneklerle açıklayınız?Manevi temizliğe birçok örnek verilebilir. Bunlardan bazıları; güler yüz, tatlı dil, hoşnutluk sağlamak, güzel bakmak, güzel düşünmek, hasretlik ve kindarlık duymamak, kimse ile düşman olmamak ve dedikodudan uzak temizlik ne anlama gelir?Manevi temizlik bir nevi kişinin bedenini değil de ruhunu temizlemesi olayıdır. Bu temizliğe aynı zamanda kalp temizliği de denilmektedir. Manevi temizlik kişinin kötülüklerden arınması ve uzak durmasıdır. Bu sayede manevi olarak kirlenmez ve maneviyatını temiz nedir diyanet?İslâm'ın temeli, dinin direği ve mü'min'in miracı olan namazın temel şartı temiz olmaktır. Bu nedenle İslâm dini, günde en az beş defa el, yüz, ağız, burun, kulak, boyun, baş ve ayak gibi pislik ve mikroplarla her an temasta bulunan uzuvları yıkamamızı ve temiz tutmamızı önemi nedir?Temizliğin Faydaları Nelerdir? Temizliğin Sağlık Açısından Önemi Sağlıklı olmanın ilk şartıdır temizlik ve aynı zamanda zihninize huzur verir. Kişisel temizliğimizi yaparak mikroplardan kurtuluruz daha uzun ömürlü yaşarız. Ev temizliğinde ise evinizin daha düzenli ve temiz gösterir ve sağlıklı bir ortam oluşur.
Vaaz, Tesettür ve Haya TESETTÜR Gizlenmek, kapanmak gibi anlamlara gelen tesettür, bir fıkıh terimi olarak erkek ve kadının dînen örtülmesi gereken yerlerini örtmesi demektir.[2] Din ıstılahında vücudun açılması, gösterilmesi ve bakılması yasaklanan yerlerine dînî “avret” adı verilir.[3] “Setr-i avret” erkek ve kadının “avret” yerlerini örtmesi demektir. Bu ifade fıkıh dilinde daha çok namaz esnasında belli uzuvların örtülmesi anlamında kullanılmaktadır. Avret yerlerinin örtülmesi hem namaz kılma esnasında hem, namaz dışında örtülmesi dînî bir görevdir.[4] Örtünme ile ilgili Kur’ân ve hadislerde Allah ve peygamberin emir ve tavsiyeleri vardır Konu ile ilgili Kur’ân’da şöyle buyurulmaktadır “Ey Peygamberim! Mü’min kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Yüz ve el gibi görünen kısımlar hariç, zînet yerlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zînetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri ziynetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!” Nûr, 24/31 buyurulmaktadır. Bu ayetle, mümin kadınların belli kişiler dışındakilere zînetlerini göstermeleri açık bir dille yasaklanmış, başörtülerini örtmeleri ve ziynetlerini açığa vuracak davranışlardan kaçınmaları emredilmiştir.[5] Ahzâb suresinin 59. ayetinde ise, “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine daha uygundur…” buyurulmuştur. Bu ayetle de müslüman kadınların evlerinden çıkarken üzerlerine vücut hatlarını belli etmeyecek dış elbise almaları ve ev kıyafetiyle sokağa çıkmamaları emredilmiştir.[6] Hz. Peygamberin sünnetinde giyimde; sadelik, tabiilik ve temizlik gibi hususların yanı sıra, örtünmenin dini boyutuna da vurgu yapıldığı ve elbisenin, vücudun hatlarını belli etmemesinin ve içini göstermemesinin yanında, cinsler arasındaki farklılık ve diğer din mensuplarına benzememe gibi unsurlar ilke olarak belirlenmiştir.[7] Hz. Âişe örtünme ile ilgili ilk uygulamayı şöyle nakletmektedir “Allah ilk muhâcir kadınlara rahmet etsin onlar, “Baş örtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar…” Nûr, 24/31 ayeti indiğinde, etekliklerini kesip bunlardan örtü yaptılar”.[8] Safiyye binti Şeybe şöyle anlatır “Biz Âişe ile birlikteydik. Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ettik. Hz. Âişe şöyle dedi Şüphesiz Kureyş kadınlarının birtakım üstünlükleri vardır. Ancak ben, Allah’a yemin olsun ki, Allah’ın kitabını daha çok tasdik eden ve bu kitaba daha kuvvetle inanan Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nûr sûresindeki, “..başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar…” Nûr, 24/31 ayeti inince, onların eşleri bu ayetleri okuyarak eve döndüler. Hanımlarına, kız, kız kardeş ve akrabalarına bu ayetleri okudular. Bu kadınlardan her biri etek kumaşlarından, Allah’ın kitabını tasdik ve ona iman ederek başörtüsü hazırladılar. Ertesi sabah, Hz. Peygamberin arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı.”[9] Hz. Âişe’den nakledildiğine göre, Peygamberimiz ince bir elbise giymiş olan baldızı Esmâ’ya, “Ey Esma! kadın ergenlik çağına ulaşınca – yüz ve ellerine işaret ederek- vücudunun şurası ve şurası dışında kalan yerlerini göstermesi doğru olmaz”[10] buyurmuştur. Erkek ve kadının namus ve iffetlerini koruması ve kadının örtünmesi gerektiğinden söz eden ayet ve hadislerde, örtünme için belli bir şekil şartı ve model önerilmediği görülmektedir. Ancak, ayetlerden anlaşıldığı kadarıyla, kadın ve erkeğin, fitneye sebep olmayacak, karşı cinsi tahrik etmeyecek ve ağır başlılığını koruyacak biçimde örtünmesi istenmektedir. Nitekim, “..Önceki cahiliyye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın…” Ahzâb, 33/33 ayetiyle Hz. Peygamberin hanımlarının şahsında bütün müslüman kadınlara bu yönde uyarıda bulunulmaktadır. Yukarıda belirtilen ayetlerle, Hz. Aişe’nin naklettiği hadis-i şerifler ve benzeri diğer hadislerden hareketle, İslam âlimleri aralarında ayrıntı sayılabilecek bazı farklılıklar bulunmakla birlikte, müslüman kadınların namaz kılarken ve namaz dışında vücudun el, yüz ve ayaklar dışında kalan kısımlarını, aralarında dinen evlilik caiz olan yabancı erkekler yanında açık bulundurmamaları gerektiği konusunda görüş birliği içerisindedirler.[11] Şekil ve ayrıntı yönüyle mahallî ve kültürel bazı farklılıklar taşıyabilse de temelde, örtünmenin dinin bir emri olduğu konusunda müslümanlar arasında bir görüş ayrılığı bilinmemektedir. İslâmî hükümlerin iki temel kaynağı olan Kitap ve Sünnet böyle anlaşılmış, sahâbe döneminden itibaren günümüze kadar da Hz. Peygamber tarafından getirilen ölçü ve açıklamalar, asırlardır ana hatlarıyla korunmuş, yaşatılmış ve örtünme dînî bir vecîbe olarak kabul edilmiştir.[12] Örtünmenin iffet ve hayayı korumak, tanınmayı ve incinmemeyi sağlama gibi bazı hikmetleri bulunsa da örtünme vecîbesinin sırf böyle bir gayeye bağlanması ve bu gayenin bulunmadığı veya başka yollarla elde edildiği durumlarda örtünmenin gerekmeyeceği görüşü de doğru değildir.[13] İslam dininin örtünme emrinin; ferdin fıtrî yapısını ve insanlar arasındaki ilişkilerde dengeyi gözetme ve insan haysiyetine yakışır bir aile hayatı kurma gibi gayelere yönelik olduğu belirtilmektedir.[14] Örtünme emrinin uygulanması noktasında erkek ve kadın arasında farklı hükümler getirilmekle birlikte, kadın ve erkekler için dinen belirlenen ölçülere uyma konusunda, temel ilke olarak cinsler arasında bir ayrım yapılmaması ve her iki cinse de aynı derecede sorumluluk yüklenmesi dikkat çekmektedir. Nitekim, “Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir…” Nûr, 24/30 ifadeleriyle erkeklere uyarıda bulunulurken, diğer taraftan, “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Yüz ve el gibi görünen kısımlar müstesnâ, zînet yerlerini göstermesinler..”Nûr, 24/31 uyarısıyla da kadınların aynı ölçüde titizlik göstermeleri emredilmektedir. Örtünmede erkekle kadının farklı ölçü ve hükümlere tabi olması ise iki ayrı cinsin yaratılış özellikleri gözetilerek yapılmış bir ayrımdır. Örtünmenin dini boyutuna ışık tutan ayet ve hadisler ile İslam bilginlerinin yaklaşımlarının yanı sıra, sosyolojik bir vakıa olarak da örtünme köklü bir geçmişe sahiptir. Tarihi süreç içerisinde bazı uçta kalmış yönelişler bir tarafa bırakılırsa, çıplaklığın her dönemde toplumsal vicdan ve sağduyu tarafından tasvip edilmediği rahatlıkla söylenebilir.[15] Erkeklerin namazda ve namaz dışında örtülmesi gereken yerleri İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre, göbek ile diz kapağı arasında kalan bölgedir. Kadınların kadınlara ve aralarında devamlı evlenme engeli bulunan erkek akrabasına mahrem karşı avret yeri, Hanefî ve Şâfiî bilginlere göre erkeğin erkeğe karşı avret yeri gibidir. Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinde ağırlıklı olan görüş, kadının, oğlu, kardeşi ve babası gibi mahremi olan erkekler yanında el, yüz, kol, baş, boyun, ayak ve baldır hariç bütün vücudunun avret olduğu ve örtülmesinin gerektiği yönündedir.[16] Kadının yabancı erkekler mahremi olmayan, birbirleriyle evlenmeleri caiz olan erkekler karşısında avret yeri yüzü, el ve ayakları hariç bütün vücududur. Bu görüş Hanefîlere aittir. Diğer mezhepler, kadının ayaklarının da bu kapsamda olduğu kanaatindedirler.[17] Görüldüğü üzere sonucu etkilemeyecek detay farklılıkları bir yana bırakılacak olursa İslam bilginlerin müslüman hanımları ve müslüman erkeklerin namaz içinde ve namaz dışında avret yerlerini örtmeleri gerektiği konusunda ittifak etmişlerdir. HAYA Sözlükte, “utanma, çekinme, âr, namus, Allah korkusuyla günahtan kaçınma gibi anlamlara gelen[18] haya kelimesi, bir ahlak terimi olarak, nefsin çirkin davranışlardan rahatsız olup onları terk etmesi,[19] “kötü bir işin yapılmasından veya iyi bir işin terk edilmesinden dolayı kişinin yüzünü kızartan sıkıntı hali[20] gibi farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Türkçe’de hayâ, insanı her türlü çirkinlikten uzak durmaya yönelten duygu ve bunu yansıtan tutumu ifade etmektedir. Arapça’da, “yerme”, “kınama” ve “onur kırıcı tutum ve davranış” anlamlarına gelen “âr” kelimesi de Türkçe’deki ağırlıklı olarak “hayâ” ile eş anlamlı olarak kullanılır.[21] Kınalızâde Ali Efendi haya hakkında şu tanım ve değerlendirmeyi yapmaktadır “Hayâ; utanma, hicap, ar anlamlarına gelir. Edebe aykırı olan olaylar meydana gelince kalbin duyarlılık kazanması ve ıstırap duymasıdır. Bu halin belirtisi derhal hayâ sahibi kişinin üzerinde görülür. Çünkü, bu çirkin olaydan dolayı, hayâ faziletine bürünmüş kişinin benliği bundan etkilenir. Hayâ, kişiye fazilet yollarını, maddeten ve mânen ilerleme yollarını gösterir. Edep ve hayâdan mahrum olan insan, her türlü iğrenç işe girişir. Yaptığı çirkin işlerden üzüntü duymayan insanı, ahlâk ve fazilet yollarına sevk etmek zordur. Toplumun gelişmesi, utanma duygusunun canlı bir şekilde aralarında yaygınlaşmasıyla yakından ilgilidir.”[22] İslâm ahlâk bilginleri, kelimenin çeşitli kullanımlarını da dikkate alarak hayayı çeşitli kategorilere ayırmışlardır. Mâverdî, hayâyı, a Allah’a karşı hayâ, b insanlara karşı hayâ c kişinin kendine karşı hayâsı olmak üzere üç kısma ayırmakta ve bunları şöyle açıklamaktadır Allah’a karşı hayâ, O’nun emir ve yasaklarına uymakla, insanlara karşı hayâ, onlara eziyet etmemek ve yanlarında çirkin işler yapmaktan ve çirkin sözler söylemekten kaçınmakla olur. Kişinin kendine karşı hayâsı ise, edepli olması demektir.[23] Mâverdî’nin haya konusundaki bu yaklaşımı genellikle “utanma duygusu” olarak algılanan haya kavramından oldukça farklı ve anlamlıdır. Ahmet Rifat ise hayâyı, fıtrî hayâ ve dinî hayâ olmak üzere iki kısımda ele almaktadır. Kişinin, edep yerlerini insanların önünde açmaktan kaçınması, fıtrî hayânın, halkın ve Hakk’ın huzurunda edepli davranmak da dînî hayânın bir ürünüdür.[24] Kur’an’da üç ayette haya kelimesinin türevleri geçmektedir. Kasas sûresinde, Hz. Şuayb’ın kızlarından birinin Hz. Musa ile utanarak konuştuğu,[25] Ahzâb sûresinde de bazı Müslümanların Hz. Peygamberi uygun olmayan zamanlarda rahatsız ettikleri, fakat Peygamberimizin, hayasından dolayı bu rahatsızlığı açığa vurmadığı, ancak Allah’ın gerçeği bildirmekten haya etmeyeceği belirtilmektedir.[26] Başka bir ayette ise, müşriklerin Kur’an’da arı, karınca, sinek gibi küçük varlıkların örneklendirilmesinin fesâhatla bağdaşmayacağı yönündeki iddialarına karşı, “Şüphesiz Allah bir sivrisineği, ondan daha da ötesi bir varlığı örnek olarak vermekten çekinmez…”[27] ayetiyle cevap verilmektedir. Bu ayetlere bakılırsa, Kur’an’da haya kavramının; iffet ve terbiye gereği utanma ve sıkılma gibi anlamlarının yanı sıra çekinme anlamında da kullanıldığı görülmektedir. Hadis kaynaklarında da haya konusu detaylı bir şekilde ele alınmış, hayanın imanla ilişkisi ve hayanın kişiye sağladığı hayır ve iyilikler yanında, Hz. Peygamberin hayasından söz edilmektedir. Hayanın daha iyi anlaşılabilmesi için farklı yönleriyle konuyu incelemek daha faydalı olacaktır Haya ve İman Hz. Peygamber haya ile iman arasında önemli bir ilişki bulunduğuna dikkat çekmekte ve hayayı imanın bir şubesi olarak nitelendirmektedir. “İman yetmiş/altmış küsur şubedir. En üst derecesi “lâ ilâhe illallah” demek, en alt derecesi de geçenlere zarar verecek şeyleri yoldan gidermektir. Hayâ da imandan bir şubedir”[28] hadisi bu ilişkinin anlamlı bir ifadesidir. Kişinin Müslüman olabilmesi için, dinen inanılması zorunlu olan hususlara yürekten inanması tasdîk; yaşadığı toplumda müslüman olduğunun bilinmesi için imanını diliyle de ifade etmesi ikrâr gerekir. Amel, imanın bir parçası göre, hayası olmayan kişinin müslüman olmadığını iddia etmek doğur değildir. Bununla birlikte, bu kişinin “olgun bir mümin” olduğunu söylemek de zordur. Bu konuya açıklık getiren İbnü’l-Esîr şöyle söyler “Yaratılıştan gelen bir duygu olduğu halde hayâ bu hadiste, sonradan kazanılan imandan bir parça olarak belirtilmiştir. Çünkü hayâlı kişi, bu sayede günahlardan uzaklaşır. İşte bu açıdan hayâ, kişi ile günahları arasına giren ve onu günah işlemekten alıkoyan imanın fonksiyonunu yerine getirmiş olmaktadır. Hadiste, hayânın imandan bir parça olduğu ifade edilmiştir; çünkü iman, sonuçta Allah’ın emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak şeklinde dışa yansır. İşte, günahlardan kaçınmak haya sayesinde gerçekleşince, hayâ imanın bir cüz’ü gibi olmuş olur.”[29] Fazla hayalı davranmaması konusunda kardeşine öğüt veren Ensar’dan bir adama Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur “Bırak onu. Çünkü haya imandandır.”[30] Hayanın imanla olan ilişkisine dikkat çeken bu hadislerin yanı sıra, haya İslam dininde en önde gelen ahlâkî vasıflardan biri olarak telakki edilmiş ve Hz. Peygamber, “Her dinin bir ahlâkı vardır. İslâm’ın ahlâkı da hayâdır”[31] buyurmuşlardır. Haya ve Eylem İnsan; sağ duyusu, inancı ve hayâ duygusu ile nefis ve şeytanın kötü telkinleri arasında mücadele halindedir. Allah inancı sağlam ve hayâ duygusunu yitirmeyen insan, iyilik ve güzelliklere yönelir, kötülük ve haramlardan uzak durur. Allah inancı zayıf, hayâ duygusu zedelenmiş, nefsine ve şeytana yenik düşmüş insan ise kötülük ve haramları kolayca işleyebilir. Bu tür insanlardan bazısı Allah’tan da insanlardan da çekinmez ve kötülükleri ve günah fiilleri açıkça işleyebilir. Hz. Peygamberin, “Utanmadıktan sonra dilediğini yap sözü, insanların ilk peygamberden itibaren işittiği sözlerdendir”[32] buyruğu, haya duygusunu yitirmiş kişilerin kötülükleri kolayca yapabileceğine işaret etmenin yanı sıra, edep ve hayanın ilâhî dinlerin ortak kabullerinden biri olduğunu göstermektedir. Haya bu yönüyle, kişi ve toplum üzerinde bir süzgeç ve kontrol mekanizması mahiyetindedir. Bu bağlamda hayanın, “Toplumun Manevî Savunma Sistemi” olarak değerlendirilmesi anlamlıdır. Hz. Peygamberin, “Haya ancak hayır getirir”[33], “Hayanın hepsi hayırdır”[34] buyurması ise hayanın iyilik ve hayra sevk etmenin yanı sıra, başlı başına bir hayır olduğunu göstermektedir. Allah’tan Hayâ Etmek Haya ile iman, haya ile eylem arasında var olan ilişkiler, temelde insanın Allah’tan hayâ etmesi gerektiği noktasında birleşmektedir. Hayâ duygusunun esası, kısaca Allah’tan hayâ etmektir denebilir. Allah’tan hayâ etmek, O’nun emirlerine karşı gelmekten, yasaklarına uymamaktan kaçınmak şeklinde dışa yansır. Bu yansımanın temelinde, kulun; Allah’ın istemediği bir iş ve hal üzere bulunmaktan uzak durması vardır. Bu da kişinin kendini kontrol etmesi, davranışlarını değerlendirmeye tabi tutması ve “..Nerede olsanız, o sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir” Hadîd, 57/4 ayetini iyi özümsemesi ile mümkün olabilir. Erişilen bu şuur ve bilinç halini Hz. Peygamber “ihsan” diye nitelemektedir.[35] İbn Mesud’un rivayetine göre, Hz. Peygamber, “Allah Teâla’dan gerektiği gibi hayâ ediniz” buyurmuş, kendisine, “Ya Rasûlallah! Allah’tan gereği gibi ne şekilde hayâ edebiliriz?” sorusu yöneltilmişti. Bunun üzerine Allah’ın Resûlü; başını ve başında yer alan organları, karnını ve karna bağlı organı koruyan, dünya hayatının süsüne kendini kaptırmayan, ölümü ve çürüyüp yok olmayı unutmayan kimsenin Allah Teâla’dan gereği gibi haya etmiş olacağını haber vermiştir.[36] Başın korunması, düşünce gücünün iyiye kullanılmasıdır. Baştaki organların korunması ise, dinen yasaklanan şeylere bakmamak, kötü sözlere kulak vermemek, haram yememek ve yalan söylememekle gerçekleşir. Karnın korunması ise haramla beslenmekten sakınmakla olur. Hayâ duygusunun esasını oluşturması sebebi ile Allah’tan hayâ etmek konusu İslâm ahlâkı eserlerinde de geniş yer tutmaktadır. Şeyh Sâdî’nin “Yusuf ile Zeliha” adlı hikayesinde; Yusuf’u kandırmak için ona dil döken, bu arada, tapındığı put, niyetlendiği çirkin işi görmesin diye onun üzerini örten Zeliha’ya, Yusuf şöyle seslenir “Vazgeç, benden kötülük bekleme. Sen bir taştan bile utanırken, ben nasıl olur da Allah’tan utanmam?”[37] Ediplerden biri şöyle söylemiştir “açıkta işlemekten çekindiği işi yalnızken yapan adam, kendi şahsını değersiz saymış demektir.”[38] Hz. Peygamber ve Haya Allah’ın insanlara gönderdiği vahyi tebliğ etme ve bu çerçevede Allah’a kulluk görevlerini yaparak öğretme görevi olan Hz. Peygamber, “Şüphesiz Peygamber’de size güzel bir örnek vardır..” Ahzâb, 33/21 âyeti çerçevesinde, insanlar arası ilişkilerde de uyulması gereken bir örnektir. Hz. Peygamber, görevleri arasında insan ilişkilerinin temiz ve ahlâkî bir temele oturtulmasının da bulunduğunu şu hadisi ile ifade etmektedir “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.”[39] Üstün bir haya duygusu taşıdığı,[40] evinde edebiyle oturan genç bir kızdan daha hayâlı olduğu bildirilen[41] Peygamberimiz, aynı fazilete sahip olmasından dolayı Hz. Osman’a özel bir değer vermiş; kendisini ziyarete gelen Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’i rahat bir vaziyette karşıladığı halde Hz. Osman geldiğinde hemen toparlanmış; bunun sebebi sorulduğunda ise ألا “Meleklerin bile haya ettiği kişiden haya etmeyeyim mi?”[42] diyerek cevap vermiştir. Hayayı Doğru anlamak Hayanın kavram ve kapsam olarak iyi anlaşılması gerekir. Aksi takdirde bütünüyle hayır kabul edilen bir meziyetin bazı hakların zayi olmasına, toplum bilincinin zayıflamasına, sosyal hayattan kopmaya hatta psikolojik açıdan sıkıntıya düşmeye sebep olabilir. Haya duygusu, gerçeği söylemekten, bir alacağını istemekten, dînî ve ahlâkî konularda insanları bilgilendirmekten emr-i bi’l-ma’rûf nehy-i ani’l-münker, ilim öğrenmekten, meşrû olduğu sürece beğenilmeyen bir iş de olsa çalışmaktan kişiyi alıkoymamalıdır. Dinimizin teşvik ettiği haya duygusu ile, belirtilen hallerin bir bağlantısı yoktur. Bunlar, hayanın değil; pısırıklık, çekingenlik, tembellik ve ihmalin bir göstergesidir. Hayanın bunlara dînî gerekçe yapılması ise daha da üzücüdür. Hz. Peygamberin müslüman hanımların sorduğu özel sorulara usulüne uygun şekilde cevap verdiği,[43] çoğu zaman da bu bilgileri Hz. Aişe aracılığı ile aktardığı bilinen bir husustur. Hz. Âişe’nin, dinî bilgileri öğrenme hususunda utangaçlık göstermeyen Ensar kadınları hakkında söylediği övgü dolu sözler de bu gerçeğin başka bir ifadesidir.[44] SONUÇ Örtünme ve haya duygusu, insanın yaratılıştan sahip olduğu iki olgudur, yani fıtrîdir. Bazı istisnalar bir tarafa bırakılırsa, en ilkel toplumların bile bir şekilde örtünme ihtiyacı hissettikleri ve kendilerince haya duygusuna sahip oldukları bilinmektedir. Bu itibarla, farklı kültür ve milletlerde çeşitlilik arz etse de temelde, örtünme ve haya duygusunun insanlığın ortak değerlerinden olduğu ifade edilebilir. Haya duygusu, kişilik za’fı değil, aksine erdemlilik ve fıtratın bir gereğidir. Ayrıca, kişinin davranışlarına yön vermede ve kişiliğini ortaya koymada adeta bir mihenk taşıdır. İnsanın yaratılıştan sahip olduğu bu duygunun, gelişmesinde ve davranışlara yansımasında dinin önemli bir yeri vardır. Hz. Peygamberin konu ile ilgili hadisleri, hayanın imanla ilişkisine dikkat çekmenin yanı sıra, onun bütünüyle hayır olduğuna vurgu yapmakta ve hayanın ilâhî dinlerin ortak kabullerinden biri olduğuna işaret etmektedir. Dînî haya, iman ile kazanılan bir erdemdir. Mümin, Yüce Allah’ın kişinin bütün fiillerini yakînen bildiğine, âhirette bunlardan hesaba çekileceğine ve sonuç olarak da bunların karşılığına göre cennet veya cehenneme gideceğine inanır. Bu inancı onun kötülüklerden uzaklaşmasında büyük bir rol oynar ki, bu da dînî hayânın bir sonucudur. Genellikle utanma, sıkılma ve çekinme olarak algılanan haya, İslam bilginlerince benimsenen, Allah’ın emir ve yasaklarına aykırı davranmaktan sakınmak anlamıyla daha geniş bir anlam kazanmıştır. Bu yönüyle haya, birey vicdanına bağlı ahlâkî bir özellik olarak kalmaktan öte, toplumsal huzur ve barışa da önemli katkıları olan bir haslettir. [1] Bu bölüm din İşleri Yüksek kurulu Uzmanı Yüksel SALMAN tarafından hazırlanmıştır. [2] Döndüren, Hamdi, Delilleriyle Aile İlmihali, , I, 78-79. Erkam Yayınları, yer yok, tarihsiz [3] İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1986, II, 28; Şener, Mehmet, “Avret”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, IV, 125; İstanbul 1991. Kal’acî-Kuneybî, Mu’cemu Lüğati’l-Fukahâ, s. 324. .Beyrut 1988, [4] İbn Kudâme, el-Muğnî, Beyrut 1984, I, 672. [5] Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, , XII, 152-153. .Beyrut 1993. [6] Döndüren, I, 81-83. Aynı doğrultuda görüş ve açıklama için bkz Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 30. tarih ve 77 sayılı kararı. [7] Heyet, İlmihal İSAM, İstanbul 1999, II, 73. [8] Buharî, Tefsîru’l-Kur’ân, 24/12, VI, 13; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, VI, 46. .Riyad, 1997. [9] Buharî, Tefsîru’l-Kur’ân, 24/12, VI, 13; İbn Kesîr, age., VI, 46. [10] Ebu Davud, Libâs, 62. [11] İbn Kudâme, I, 672; Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 43-44. İstanbul, 1984; Şener, IV, 126. Din İşleri Yüksek Kurulu’nun aynı doğrultudaki görüşü için bkz tarih ve 77 sayılı karar [12] Heyet, İlmihal İSAM, II, 73. [13] Döndüren, I, 79-80; Heyet, İlmihal İSAM, II, 73. [14] Heyet, İlmihal İSAM, II, 71. [15] Meriç, Ümid, “Sosyolojik Açıdan Kılık-Kıyafet ve İslam’da Örtünme”, Tartışmalı İlmi Toplantı İSAV, İstanbul, 1987, [16] İbn Kudâme, I, 651; Mevsılî, I, 43-44. [17] İbn Kudâme, I, 651; Mevsılî, I, 43-44. [18] Sami, Şemsettin, Kâmûsu Türkî, , I, 194. Dersaâdet, 1317. Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, s. 411. Ankara, 1970. [19] Cürcânî, Şerif et-Ta’rîfât, s. 94. Baskı yeri ve tarihi yok. [20] Kadı İyâz, eş-Şifâ, I, 118. Beyrut, tarihsiz, I, 118. [21] Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, , s. 411. Ankara, 1970. [22] Kınalızâde Ali Efendi, Ahlak / Ahlâk-i Alâî , Baskıya hazırlayan, Hüseyin Algül, Tercüman, 1001 Temel Eser, No. 30, tarihsiz. [23] Mâverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed b. Habîb el-Basrî, Edebü’d-Dünya ve’d-Dîn, s. 392-393. .İkinci baskı, Daru İbn-i Kesîr, 1990, [24] Ahmet Rifat, Tasvir-i Ahlak / Ahlak Sözlüğü, s. 121. Baskıya hazırlayan Hüseyin Algül, Tercüman, 1001 Temel Eser serisi, Kervan Kitapçılık, tarihsiz. [25] Kasas, 28/25. [26] Ahzâb, 33/53. [27] Bakara, 2/26. [28] Müslim, İman, 58, I, 63. [29] İbnü’l-Esîr, en-Nihaye fî Ğarîbi’-l Hadîs, Dâru’l-Fikr, Beyrut, Tarihsiz, I, 470. [30] Buhari, İman, 16, I, 11; Müslim, İman, 12, I, 63; Ahmed, II, 56. [31] Malik, Hüsnü’l- Huluk, 2, II, 905. [32] Buhari, Edeb, 78, VII, 100 ; Ebu Davud, Edeb, 6. V,148-149. [33] Buhari, Edeb, 77, VII, 100; Müslim, İman, 60. I, 64. [34] Müslim, İman, 61, I, 64; Ahmed, IV, 445. [35] Müslim, İman, 1. I, 39. [36] Tirmizi, Kıyâme, 24. IV,637. [37] Sâdî, Bostan, s. 319 Tercüme, Hikmet İlaydın, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1950,. [38] Mâverdî,., s. 242. [39] Ahmed, II, 381; Malik, 1. II, 904. [40] Buhari, Tefsir, 33/8, VI, 24. [41] Buhari, Edeb, 72, VII, 96; Müslim, Fedâil, 67. II, 1809. [42] Ahmed , I, 71. [43] Müslim, Hayz, 13. I, 260. [44] Müslim, Hayz, 13. I, 261. Vaaz, Tesettür ve Haya
temizlik ile ilgili vaaz örnekleri